hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Bir Bizantinolog’un gözüyle “Türkiye'de Bizans Çalışmalarının Serüveni”

    08.01.2024 Pazartesi | 15:30Son Güncelleme:

    Geçtiğimiz yılın sonunda Koç Üniversitesi Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları Merkezi (GABAM)'nde “Türkiye'de Bizans Çalışmalarının Serüveni” başlıklı bir sergiye davet edildim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sergi, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Koray Durak küratörlüğünde ve de GABAM Projeler Koordinatörü Merve Özkılıç editörlüğünde gerçekleştiriliyordu. Sergide ise Türkiye’de Bizans çalışmalarının çok kültürlü doğasını ve kurumsallaşma hikâyesini inceleyen arşiv belgelerinden videolara kadar birçok farklı malzeme yer alıyordu. Sergiyi gezdikten sonra serginin küratörü Doç. Dr. Koray Durak'a sergiye dair bazı merak ettiğim soruları yönettim. Kendisi de tüm samimiyeti ile sorularımı yanıtladı. Aşağıda, 31 Mart 2024 tarihine kadar Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED)’nde açık olacak bu sergide hangi konuların öne çıktığını göreceksiniz.

    Bir Bizantinolog’un gözüyle “Türkiyede Bizans Çalışmalarının Serüveni”

    1) Serginin girişinde "Neden Bizansçı oldum?" sorusunun altında 14 yaşındayken çizdiğiniz bir resim asılı. Sergi bir anlamda bu soru ve de bu resim ile başlıyor. Sergi sonrasındaki sohbetimiz esnasında nasıl Bizantinolog olmaya karar verdiniz dediğimde bana "Her gizlenen geri gelir..” dediğinizi hatırlıyorum. Arkeolog olmak istiyormuşsunuz aslında ancak uluslararası ilişkiler okumuşsunuz. Üzerine de tarih yüksek lisansı yapmışsınız. Peki Bizantinolog tam olarak ne yapar, bilmeyenler için kendi hikayenizle beraber biraz anlatabilir misiniz?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bizantinolog, kendilerine Romalı, devletlerine Roma diyen bir kültür grubunun Doğu Akdeniz’deki Milattan sonra 4. yüzyıldan 1453’e kadar olan hikâyesini çalışan kişidir. Bizans devleti aslında Roma İmparatorluğu’nun devamıdır. Milattan sonra 3. yüzyılda bir dizi kriz yaşayan Roma İmparatorluğu’nun ertesi yüzyılda merkezini Doğu Akdeniz’e ve başkentini Byzantion’a taşıması sonucu ortaya çıkan bir devlet, yani bir çeşit Geç Roma, Doğu Roma, Hristiyan Roma. Bugünkü İstanbul’un en eski adı olan Byzantion da artık o noktadan sonra yeni adı Konstantinoupolis ile anılmaya başlıyor. Bu devlet, Balkanlar, Anadolu ve belli bir dönem için Ortadoğu, Kuzey Afrika ve İtalya’yı yönetmiş. Tabi, 11 yüzyıl boyunca inişler çıkışlar yaşamış, sınırları büyüyüp küçülmüş. Bizans toplumu ise hâkim dilin Yunanca, hâkim dinin Ortodoks Hristiyanlık olduğu bir toplum ama yüzyıllar boyunca Slav, Bulgar, Ermeni ve Arap gibi pek çok farklı grubu da içinde barındırmış. İlahi düzeni yansıtan bir devletleri ve toplumları olduğuna ve bunun dışında kalanların barbarlar olduğuna inanmışlar.

    Bizantinoloğun işi zor, çünkü bu kültürden kalan ve çok sayıda ülkeye yayılmış bir dolu yazılı, görsel ve maddi kalıntı var. İşi zor, çünkü Latince ve Yunanca kaynaklar yanında, özellikle Fransızca ve Almanca gibi modern dillerde yazılmış makaleleri okuyabilmeli. İşi zor, çünkü Türkiye’de Bizans tam gelişmemiş, devletten destek görmeyen ve hatta hakkında önyargılar olan bir saha. Zaten Türkiye’de genç birinin Bizans tarihi sahasını seçmesi için önce aile engelini aşması lazım, zira aileler ekseriyetle çocuklarının para kazanamayacağı tarihçilik mesleğini seçmesini istemezler. Mesela, ben lisede iken Roma ve Bizans tarihine ilgi duyuyor, yaz aylarımı arkeolojik kalıntılar arasında geçiriyordum. Müzelere yapılan gezilerden birinde o zamanki Kariye Müzesi’ne olan ziyaretimizde çok heyecanlandığımı, kendimi Indiana Jones gibi hissettiğimi hatırlıyorum. Fakat sonunda en iyi üniversite diye bilinen Boğaziçi Üniversitesi’nde sosyal bilimlerde o zamanlar en iyi bölüm olarak görülen Uluslararası İlişkiler ve siyaset Bilimi’nde okuma baskısı öne geçti. Çok iyi hatırlıyorum, lisans eğitimimin son yıllarında bir bankada stajyerlik yapmaktan yılmış olarak, bilgisayarın başında antik Roma kenti ile ilgili bir strateji oyunu oynarken kararımı verdim. Ben, tarihçi olacağım. Bazen bir kişi, bir kitap, bir film ve hatta bir oyun hayatınızı değiştirebilir. Zaten sergimiz bazı bilim insanlarının niye bu kariyeri seçtiklerini anlattıkları “neden Bizansçı oldum?” köşesi ile başlıyor. Hikâyeler çeşit çeşit ama hepsinin ortak noktası çok kişisel olmaları.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bir Bizantinolog’un gözüyle “Türkiyede Bizans Çalışmalarının Serüveni”

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    2) Sergiyi gezerken "bitmiş eserlere değil o süreci nasıl yaşadıklarına, yolda nasıl ve nelerin yaşandığına bakmaya çalıştık..” dediğinizi hatırlıyorum. Türkiye’deki Rum azınlığın Bizans’ı nasıl gördüğü bile ayrı olarak irdelenmiş mesela. Diğer bir yandan sergi kronolojik olarak ilerlerken, 1923 yılından 1990'lara kadar bu süreci anlatırken farklı renkler ile de bölümlere ayrılıyor.. Buradaki renkleri nasıl okumamız gerekiyor?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Türkiye’de Bizans çalışmalarının serüvenini anlatmayı planlarken amacımız tek bir hikâye ve tek bir perspektif sunmak değildi. Bu topraklarda Bizans çalışmalarının başlangıcı, dünyadaki başlangıcı ile neredeyse paralel gidiyor. Sergideki 4 renk de Türkiye’de Bizans çalışmalarının gelişimine dair 4 dönemi yansıtıyor. Açık yeşil renkte ilerleyen ilk bölümde Geç Osmanlı döneminde küçük ve İstanbul merkezli ama çok kültürlü, çok dilli ve aktif bir Bizans çalışmaları topluluğu olduğu görülebiliyor – üniversitelerde ilk kürsülerin Bizans üzerine ilk araştırma ve yayınlar...

    Bir Bizantinolog’un gözüyle “Türkiyede Bizans Çalışmalarının Serüveni”

    Pembe renk tasarlanmış olan bir sonraki bölüm Cumhuriyet’in kuruluşu ile başlıyor ve 1955 yılına kadar devam ediyor. Türk Tarih Kurumu merkezli ilerleyen tarih çalışmaları ve eğitimi, devletin destek verdiği kazılar, o dönemin Bizans sergileri, Rum ve yabancı Bizantinologların bu dönemde de devam eden katkıları bu bölümde görülebilir. Mavi renkte kurgulanan, 1955 ile 1994 arasındaki 3. dönemde ise önceki çok kültürlü ve dilli ortamın sona erdiğini görüyoruz. Semavi Eyice, Melek Delilbaşı gibi biri iki tarihçi öne çıkıyor, Bizans temalı arkeolojik kazı ve restorasyonlara verilen destekler istisna olacak kadar seyrek hale geliyor. Mor renk verdiğimiz dördüncü ve son bölüm, 1994’te başlıyor ve günümüze kadar devam ediyor. Bu dönemde artık Türkiye’de Bizans tarihi konusuna hala ihtiyatla yaklaşıldığını, bir duvarın hala aşılamadığını da görüyoruz. Buna rağmen üniversitelerin Sadberk Hanım Müzesi, Boğaziçi Üniversitesi gibi çatılar altında bu akademik isteğin devam ettiğini görüyoruz. Fakat bir noktada Bizans çalışmaları sahasında adeta bir patlama yaşandığını ve çok sayıda sergi, konferans ve yayın hazırlandığını görüyoruz. Bugün biri Boğaziçi Üniversitesi diğeri Koç Üniversitesi’nde olmak üzere iki Bizans araştırma merkezi bulunuyor.

    3) Türkiye'de daha önce Bizans çalışmalarının tarihine ilişkin bir sergi düzenlenmediğini veya kapsamlı bir kitap yazılmadığını söylemiştiniz. Bunun nedeni nedir?

    Evet, 20. yüzyılda Türkiye’de kapsamlı ve popüler bir Bizans temalı sergi olmamış. Bizans hep en fazla, daha büyük tarihsel temalar işleyen sergilerde küçük bir köşe olarak kendine yer bulabilmiş. 2000’li yıllarda ise merkezine Bizans kültürünü koyan sergiler düzenlenmeye başlar. 20. yüzyılda Türkiye’de Bizans temalı sergiler yoktu, çünkü hem toplumun Bizans’a ilgisi kısıtlı idi, hem de Türkiye’de müzecilik ve sergi sektörü 2000’lerde atağa geçti. Son 20 yıldır Bizans temalı sergileri yapan kuruluşların büyük kısmı özel sermaye kökenli. Bu sohbeti yapmamıza vesile olan sergi de zaten Vehbi Koç Vakfı’nın desteğiyle ve Koç Üniversitesi Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları Merkezi organizasyonuyla 2023 Haziran ayında yapılan 6. Uluslararası Sevgi Gönül Bizans araştırmaları sempozyumu kapsamında gerçekleşti. Türkiye’de Bizantinolojnin gelişimi başlarda makale formatında kaleme alınmıştı. 2023 itibarıyla sahanın gelişimin kapsamlı bir şekilde yazmanın vakti gelmişti. Ayrıca Osmanlı ile Cumhuriyet dönemi Bizans çalışmaları arasındaki bağı - devamlılıkları ve kırılmaları – irdeleyen bir yaklaşım gerekiyordu. Resmin bütününe bakan bu yaklaşım tabii günümüzde Bizantinolojinin vardığı noktayı eksileri ve artıları ile ortaya koyacaktı. Türkiye’de Bizans Çalışmalarının Serüveni (Koç Üniversitesi Yayınları, 2023) adlı kitabı yazmaktaki amacım bu yukarda saydıklarımı başarabilmekti. Kitap, sonunda 11 Bizantinoloğun alanları ve deneyimleri hakkında yazdığı kısa yazılarla daha da zenginleşti. Bu kitaba 22 Mart’a kadar serginin de görülebileceği ANAMED’in de içinde bulunduğu İstiklal Caddesi Merkez Han’daki Koç Üniversitesi Yayınları (KÜY) Kitabevi’nden ulaşılabilir.

    Bir Bizantinolog’un gözüyle “Türkiyede Bizans Çalışmalarının Serüveni”

    4) Sergide bir de dokunmatik bir ekran var. Araştırmalarda ağırlık kazanan konularla bilim insanlarının ilişki ağlarını keşfetme imkânı sunuyor. Bir de Bizans tabakası bulunan kazı ve yüzey araştırmalarını gösteren interaktif bir harita var. Sergide yer alan bu bölümleri nasıl anlatırsınız? Gelenler bu bölümlerde neye bakmalı, nasıl bir şekilde ilerlemeli?

    Şahin Kılıç ve Buket Kitapçı Bayrı’nın Türkiye’de Bizans Çalışmaları: Bir Bibliyografya, 19. yüzyıl-2020 eserinde yer alan kaynakçanın görselleştirildiği dokunmatik bir ekran, izleyicilere Bizans araştırmalarında ağırlık kazanan konuları ve bilim insanlarının ilişki ağlarını keşfetme imkânı sunuyor. Bir diğer interaktif unsur ise Bizans tabakası bulunan kazı ve yüzey araştırmalarını gösteren bir haritadan oluşuyor. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2022 yılı izinlerine dayanarak sergi için hazırlanan harita, alan çalışmalarının coğrafi dağılımını gösteriyor. Ziyaretçiler, dokunmatik ekranda onyıl ve bölge seçerek, Türkiye’nin neresinde ne kadar kazı var inceleyebilirler; sergi için hazırlanan bazı kazı tanıtım videolarını izleyebilirler.

    Sergide ayrıca Koç Üniversitesi Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları Merkezi’nin “Sözlü Tarih Projesi: Türkiye’de Bir Bizansçı Olmak” projesinden bir video seçkisi de sunuluyor. Semavi Eyice ve Doğan Kuban gibi yakın zamanda kaybettiğimiz çok değerli akademisyenlerden de görüşler içeren kayıtlar, temaları destekleyecek şekilde sergi alanında yer alıyor. Ayrıca Koç Üniversitesi Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları Merkezi’nin web sitesinde, Bizans araştırmalarının önde gelen uzmanlarına mikrofon uzatan bir sözlü tarih projesine erişilebiliyor.

    5) Sergide bazıları çok orijinal bir dolu belge yer alıyor demiştiniz. Çok fazla kuruma danışılmış bu sergi yapılırken. Kurum ve kuruluşların dışında kişilerin çocuk ve torunlarından alınan bilgiler de varmış. Kimi merakla yaklaşmış kimi daha çok korumaya çalışmış arşivlerini. Bu süreçte yaşadığınız ilginç bir anı oldu mu? Sergide özel olarak şu bölüm, "farklı bir süreç yaşamamıza neden oldu diyebilirim" dediğiniz tanık olduğunuz bir durum da olabilir.

    Evet, serginin hazırlık süreci kendi başına bir sergi konusu olacak kadar ilginçti. Bir kere, Türkiye’de Bizans çalışmalarının gelişimine dair belgeler tek bir kurum veya kişinin elinde olmadığı için çok sayıda yerden doküman, yazışma ve fotoğraf ödünç aldık. Yaklaşık 16 kurum dışında bir o kadar da bireysel arşivden faydalandık. Tabii, şimdi isim vermeyeyim ama kimi kurum ve kişiler ellerindeki malzemeye daha korumacı yaklaşıyorlar. Bir kısmı devlet kurumu olduğu için üst makamların izin vermeyeceği inancıyla sahip olduklarını paylaşmaya çekiniyor. Kimi bireyler özel yazışma ve fotolar içerdiği gerekçesi ile kendi arşivini tanımadığı birine açmakta zorlanıyor. Ama işin ilginci size güvendiklerinde belge ve fotoğraflarda olmayan detayları size anlatıyor, o zamanları tekrar yaşıyorlar. Bu şekilde küratör sıfatıyla çok eve girip, çay ve kek eşliğinde çok sohbet ettim. Her kurumsal veya bireysel arşiv, bir dönemin, bir semtin, bir kentin tarihi aynı zamanda. Mesela Yeniköy Panayia Rum Ortodoks Kilisesi ve Mektebi Vakfı’nda ünlü mühür bilimci Aleksandros Vegleris’in arşivini çalışırken kendimi 20. yüzyıl ortası Yeniköy’ünde buldum, sokaklarında kayboldum, çoktan vefat etmiş insanları ile tanıştım.

    6) Özellikle ünlü Bizans sanat tarihçisi Semavi Eyice'nin hikâyesinin olduğu bölümde, "çok sayıda öğrencisi olsa da, bulunduğu kuruma, yanına veya ileride yerine birini almakta isteksiz davranmış. Zor bir karakteri varmış Eyice'nin, yalnız olmayı sevmiş.” demiştiniz. "Oysa şu anda üniversitelerde çok sayıda kişi aynı anda yetişiyor. Ayrılan olursa yerine hemen biri geliyor veya Boğaziçi Üniversitesi gibi bazı kurumlarda birden fazla Bizantinolog beraber çalışıyorlar. Yani bilgi aktarılıyor. Artık 20. yüzyılın ortalarında olduğu gibi Bizantinoloji sadece Ankara ve İstanbul’da ikişer kişi tarafından çalışılmıyor. Anadolu’da pek çok tarih, sanat tarihi ve arkeoloji bölümünde onlarca uzman var" diye de eklemiştiniz. Bilmeyenler için anlatabilir misiniz? Kimdir Semavi Eyice, neden bu alanda yalnız olmak istemiş?

    Semavi Eyice, Türkiye’de Bizans sanat tarihi çalışmaları deyince ilk akla gelen isim. Bunda şaşırtıcı bir durum yok, çünkü hem eskiden Bizans uzmanlarının sayısı bir elin, bakın iki elin demiyorum, parmağını geçmezdi, çünkü Semavi Eyice 1950’lerden 1990’lara artık günümüzde var olmayan pek çok yapının ilk tespit ve dokümantasyonunu yaptı veya hala var olanlar hakkında ilk ciddi çalışmalara imza attı. Ayrıca kabul etmek gerekir ki mükemmel hafızası, ünlü kütüphanesi ve makalelerinde paylaştığı sağlam bibliyografisi ile etkileyici ürünler verdi. Yorum ve teorik temeli biraz zayıf, tasvire dayanan klasik sanat tarihçiliğinin en ünlü temsilcilerindendi. Tanıklıklar ve kendisi ile yapılan söyleşiler ışığında, kendi sahasında at koşturan diğer uzmanlara paye vermeye, onlarla ortak çalışmalara girmeye çok istekli olmadığını görüyoruz. İster kendi eski öğrencisi olsun ister dışarıdan başvuran olsun İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’ne katılmak isteyen Bizantinologlara da çok yardımcı olmamış.

    Bu yalnızlık seçimi kariyerine büyük artılar kazandırabilmiş mi? Kariyerden ne anladığınıza bağlı. Saygı gören ama korkulan biri olarak küçük alanında tek başına olmak da başarılı bir kariyer, ortak çalışmalara açık olarak üretim yaparak kendi gelişimi kadar alanın gelişimine katkıda bulunmak da başarılı bir kariyer. Örneğin Türkiye’de Bizantinoloji pek çok üniversitede kök salmış ise bunda Yıldız Ötüken gibi sanat tarihçilerinin ve Melek Delilbaşı ile Nevra Necipoğlu gibi tarihçilerin başat payı vardır.