hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    “Bir zihnin gelişkinliği, kabul edilemez olanı kabul edebilmesiyle ölçülür.” 

    30.07.2021 Cuma | 15:34Son Güncelleme:

    İçinde yaşadığımız dünya ile dışarda herkesin gördüğü dünya farklı hızlarda akar bazen ve o nedenle de farklı lehçelerde konuşuruz zaman ile. Gerçeklikler bu nedenle bu iki dünya arasında tanımsız olur ve böyle anlarda aynı ülkede aynı şehirde olan kişilerle bile aramızdaki zaman sanki bin ışık yılından fazla bir zamandan oluşur. Açıldıkça açılır böyle olunca geçmişle şimdi arasındaki mesafe ve yaklaştıkça yaklaşır insan yakın geleceğinin yansıttığı en gerçek haline. 

     

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bu bir geçiştir çünkü aslında. Aynı gibi görünen bir dünyadan başka bir dünyaya sessiz sedasız açılan bir geçittir ve o nedenle de işte anlatılamaz kolaylıkla. 

    Sanırım 6-7 yıl evveldi. Bu hislerle okumuştum MS. 2150 adını taşıyan makro felsefe kitabını. Gözle görülmeyen ancak hazır olan her insan tarafından derinden hissedilecek olan bu geçişi o kitapta, Mikro dünyadan Makro dünyaya geçiş olarak tanımlamıştı kitabın yazarı Thea Alexander. Kitabı okudukça kitap bana iyi gelmiş, kişinin kendi benliğinin bir adım öteye geçişi, bu dünyaya olmaya geldiği kişi olma gayreti ve unutmuş olduğu her şeyi yeni baştan hatırlama isteği de güç vermiş ve doğru yolda hissettirmişti. 

    Belki de o nedenle o günlerin ardından bu yaşamda, heveslerin kırılışının zenginlik getirmekte olduğuna ve yeterince zaman geçtiğinde vazgeçişlerin, vazgeçilenden büyük hediyelerle geleceğine inandım hep kendi kendime. Beklentinin ağırlığı ortadan kaybolduğunda ve sen ulaşman gereken kıyıya acele ile, telaş ile, panik ile ulaşmak yerine kendini tümüyle dalgalara bırakarak ulaşmayı seçtiğinde önemsizleştiğini gördüm çünkü zamanın. Zaman yavaşlayınca da sen, işte o andan sonra zamanı yavaşlatabileceğinin farkına vararak daha çok sen olmaya başlarsın zaten o yavaşlamış zamanda.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Bir zihnin gelişkinliği, kabul edilemez olanı kabul edebilmesiyle ölçülür.”

    O nedenledir ki işte, zamanın geçişinin bir izi mutlaka vardır bu ölümlü bedenlerimizde. Yaşını bilerek, yaşanmışlığın seni dönüştürdüğü hal ile barışık olmanın önemi bundandır. Çünkü yüzündeki her bir kırışıklık, saçındaki her bir beyaz bu yaşamda ne kadar süredir var olduğunu sana hatırlatır. Her gün aynı yaşama uyansan bile her gün farklı bir sen olduğunu değiştiğini, dönüştüğünü ve zamanla olabileceğin en iyi haline ulaşmakta olduğunu böyle görebilirsin ancak.

    Sevginin ve affetmenin seni geçmişle barıştırıp, şimdide özgürleşmeni sağladığını her ne kadar bilsen de içinden, aynı yaşamın sonlu olduğunu da bilişin gibi ancak zamanı geldiğinde anlamına erişebilirsin. Her an özgürce bırakabilme gücün vardır aslında geçmişi, ama bırakmamakta inatla direnirsin bazen işte.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Her yeni insan, her yeni duygu ve her yeni olay yaşam denilen bu oyunda o nedenle yardımcı olmaya çalışır sana gizlice. Yaşamda iyiliği görmeyi seçtiğin vakit bu nedenle desteklenirsin dört bir yandan. Kalbini, sana yaşamı hissettirebildiği tüm duygular için sever, zihnini ise - geçmişi şimdide, şimdiyi gelecekte ve geleceği de şimdide - yeniden yaratabilme kudretine sahip olduğu için saygı duyarak yeniden kucaklarsın. Güvende, güzel, iyi ve herkese mutluluk veren gerçeklikleri yaratmaya işte böyle başlarsın.

    Kendi yarattığın bir gerçeklikte istediğin hayatı yaşadığını ve istemediğin her şeyi değiştirme gücüne sahip olduğunu bilerek özgürce yaşarsın yaşamını işte o zaman. Ruhunun gerçek ile hakikat arasındaki ayrımın peşinde olduğunu, ayaklarının bastığı toprağın canlı olduğunu, ciğerlerinin içine çektiği nefesin seni göğe bağladığını, bedenini ısıtan ateşin yakıcılığını ve nereden nereye gideceğini bilemediğin rüzgarın gücünü tüm bedeninde hissedersin.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Dünyayı derinden ve yeniden hissedersin böyle olunca. Kendinden evvel yaşamış, bu dünyadan yolu geçmiş olan tüm insanlar ve aynı kökten geldiğin tüm ataların ile yeniden bağlantı kurarsın. Her an her saniye onlarla bağlantıda olduğunu, gücünü buradan almakta ve alacak olduğunu yeniden hatırlarsın. Bedenin onu dimdik ayakta tutan sakin bir zihne, sevgi dolu bir kalbe, bilge bir ruha ve de güçlü bir fizik bedene sahip olur böylece. Sonra da şu an olduğun hal ile olman gerektiğine inandığın en güzel, en sağlıklı, en gerçek ve de en yaratıcı halinin bir olduğunu bilerek yeni baştan seversin kendini. 

     Ruhunun, yeniliğe açık, hayatın iniş çıkışlarına karşı esnek ve de kendine ait olmayanı taşımama seçimini yapacak kadar bilge olduğundan artık şüphe duymazsın. Dünyanın bu döneminde insan olmayı deneyimlemek için bu dünyaya gelmeyi seçen, idrak kabiliyeti yüksek bilincine yeniden saygı duyarsın.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    “Bir zihnin gelişkinliği, kabul edilemez olanı kabul edebilmesiyle ölçülür.”

    Her gün ayrı bir deneyim ile sonsuzluğa uzanan bir akışta sınırsızlığın değerini kendi sınırları ile anlama cesareti gösteren benliğine de aynı şekilde. Seni iyiye ve güzele böyle götürür her yeni anlayış. O nedenle dünyada cenneti yaratabilecek olanlara kalpten inanırsın. Çünkü aslında sen de bu dünyada hep aynı şey için çabalarsın, aynı onlar gibi bu yaşamda her an cenneti yaratmaya çalışırsın. 

     Tüm ölmüş olan sevdiklerin ile vakti geldiğinde kavuşacağını bilmek o nedenle yaşamı zengileştirir önünde ve böylece hem onlar hem de kendin adına yaşamı dolu dolu yaşarsın. Ayrılığın sonsuz bir ayrılıktan ibaret olmadığını, sevgininse biten her şeyi yeniden başlatabilecek en güçlü duygu olduğunu yeniden kavrarsın.

    Kulakların, üzerinde yaşadığın gezegenin tüm seslerini duyar, şefkatini, cömertliğini hisseder ve yaşam ateşini içinde yeniden alev alev yakar. Sana bakan herkesin yaşam ışıltısını sende görerek ayağa kalkışı bundandır. Kendinin senden öte bir sen olabildiğini görüşün böyle olur. Başka insanlarda kendini görebildiği, başka insanlara kendilerinde görmeleri gerekenleri, görmeleri gerektiği biçimde gösterebildiği için daha yüksek bir anlayışla kabul edersin benliğini. 

     Dünyayı, yaşamı ve tüm seçimlerini yeni baştan sevişin işte böyle gerçekleşir. Kendi varlığının değerini bilişin böyle olur. Korkular ve kaçtığın tüm duygular bu sayede çok gerilerde kalır. Kendini duyar, kendini anlar ve hiçbir duygunu erteleyip, görmezlikten gelmediğini bilerek dürüstçe yaşarsın yaşamı. İşte o an ayağının altındaki toprağa tüm gücünle basar ve gözlerini dünyaya tümüyle açarsın. Yaşam nehrinin seninle beraber, senin içinde, senin dışında ve seninle aynı yönde aktığını derinden hisseder, mutlulukla çağlarsın. 

     İşte yaşam bunun için vardır. İşte insan bu duyguları hissetmek için bu dünyadadır. İşte ruh sonsuz gibi görünen bu olağanüstü deneyim için insan olma çabasındadır. Ve işte yaşam o nedenle aynı bu yazı gibi şu an tam karşındadır. Sen sev, besle, büyüt, çoğalt ve paylaş diye. 

    İşte bu makalenin başlığı olarak seçtiğim, Thea Alexander’ın MS. 2150 adlı kitabının ilk sayfalarında yer alan bir cümlesinin bendeki açılımı bugünlerde böyle. Kitabı okumuş olanlar için bir anımsama henüz okumamış olanlar için de hatırlatma olması dileğiyle.