hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Bugüne kadar hayatta kalanlar için.. Bir sergi, bir film..

    15.11.2020 Pazar | 15:49Son Güncelleme:

    Geçtiğimiz hafta “Hala Hayattayım / I Am Still Alive” başlıklı bir sergiyi gezdim. Sergi ilhamını ünlü ressam Edvard Munch’un 1919 tarihli İspanyol Gribi ile Otoportre ve İspanyol Gribi’nden Sonra Otoportre isimli resimlerinden, adını ise Japon sanatçı On Kawara’nın 1970 yılında tanıdıklarına göndermeye başladığı “I Am Still Alive” başlıklı 900 telgraflık serisinden alıyor ve ölümlü bir varlık olduğunu bilen insanoğlunun yaşamı boyunca süren varolma çabasını “otoportre” teması üzerinden giderek sorguluyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Serginin anlatıldığı metne baktığınızda ise, tarih boyunca sanatçıların yaratmış olduğu eserler aracılığıyla “Ben buradayım, yaşadım” demenin, hayatta var olduğuna dair bir “iz” bırakmanın günümüz koşulları üzerinden bir ifadesini görüyorsunuz. “Otoportre” kavramını son dönemde toplumsal ve bireysel olarak yaşadığımız Covid 19 pandemi travmasının etkisi ve tanıklığı üzerinden sorgulayan bu sergi sizi, insanoğlunun yaşamı boyunca çok nadir yaşayabileceği türden bir salgına ilişkin farklı bakış açıları ile karşılaştırıyor. Munch’un milyonlarca kişinin ölümüyle sonuçlanan “İspanyol Gribi”ne yakalanmasının ardından yapmış olduğu, hastalık sürecindeki ruh halini ve toplumun çığlığını anlattığı otoportreleri gibi aynı bu sergide de Türk sanatçılar Covid-19’u kendi beden ve imgeleri üzerinden yorumlayarak anlatıyor.

    Bugüne kadar hayatta kalanlar için.. Bir sergi, bir film..

    Küratörlüğünü Özlem İnay Erten’in üstlenmiş olduğu sergi, özellikle hayatta kalabilmek, pandemi öncesi ve sonrasının insanda yaratmış olabileceği değişikliklere ilişkin çıkarımlar yapabilmek ve de kişinin kendisi ile bu süreçte yapmış olduğu derin yüzleşmeler üzerine düşünebilmek açısından oldukça değerli bir sergi. Sanat tarihinde sanatçılar tarafından en sık yorumlanan temalardan biri olan “otoportre” kavramını farklı üretim pratikleri ve de anlatım biçimleri aracığı ile görmek isteyenler, Bozlu Art Project’in 2020 sonbahar sergisini 26 Aralık’a kadar Şişli’deki Mongeri Binası’nda izleyebilirler.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bugüne kadar hayatta kalanlar için.. Bir sergi, bir film..

    Bugüne kadar hayatta kalanlar için.. Bir sergi, bir film..

    Sergiden bağımsız olarak aynı günün akşamı sürpriz bir biçimde evde izlediğim “Room / Gizli Dünya” adını taşıyan 2015 yapımı film ise insana, hayatta olma ve hayatta kalma mücadelesine ilişkin oldukça güç veren bir film. Özellikle evde kapalı kalmak, evden dışarı hiç çıkamamak, evin içindeki dünya ile dışarıdaki dünyanın birbirinden ayrı dünyalar haline gelmesi gibi konular üzerinden gidildiğinde bu film size, yaşamda durduğunuz ve de durmayı seçtiğiniz yer hakkında çok önemli sorgulamalar yaptırıyor. Dolayısıyla filmi iki gün üst üste başa sarıp yeniden izlemiş ve izlerken de filmi dakika başı durdurup hissettiği duyguları bir kenara not almış biri olarak filmi yeniden düşündüğümde, gözlerimin önünden filmden şöyle kareler canlanıyor; (Bundan sonraki kısım filmi izlememiş olanlar için spoiler içerir.)

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bugüne kadar hayatta kalanlar için.. Bir sergi, bir film..

    10 metrekarelik bir odada yoga yapmak, parkur yapmak, kek yapmak, eski bir küvetin içinde oyun oynamak, su savaşı yapmak..
    Bir gardrobun içinde sessizce uyumak.. Gardırobun ızgaralarından 5 yaşında izlenilmemesi gereken bir geceyi izleyerek uykuya dalmak..
    Televizyonu bir gezegen olarak bilmek.. Minik bir odanın çatısındaki bir pencereden dünyaya dair sadece gökyüzü ve bulutları görmek..
    Hiç bahçeye çıkmamış olmak, hiç hediye almamış olmak, yağmurda hiç ıslanmamış olmak..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Giydiğin tüm kıyafetleri ve yiyeceğin tüm yemekleri sana başkasının alması.. Gerçek olduğuna inandığın bir dünyanın gerçek olmadığını öğrendiğin anki hayal kırıklığı.. Hiç büyümemiş olmayı istemek.. Hep baktığın duvarın öbür tarafında ne olduğunu düşünmek.. Erimiş bir kaşığı gereğinden fazla sevmek..

    Annenin çürük dişini annenden bir parça olarak avuç içinde saklamak.. Annen iyileşsin diye sana güç veren saçını kökünden kesip annene gönderip, anneni iyileştirmek… Ses geçirmez bir odada dışarıdan yardım çağırmak için avazın çıktığı kadar bağırma oyunu oynamak... İçinden çıkılamayan ve de çıkılamayacak olan bir durumda hissettiğin çaresizlik…
    Bir halının içinde bir dünyadan diğerine geçiş… Bir kamyonetin arkasında yaşama yeni baştan doğuş… Alice Harikalar Diyarı’nın masal değil gerçek oluşu… Bir kadının genç kızlık odasına geri döndüğünde hissettiği kayboluş…

    Kolay değildi..
    Yokluğun getirdiği güçlü hayal gücünü görmek… Geçmiş travmaları ziyaret etmek.. Bir zamanlar büyük olan şeylerin yaşanmışlıkların ardından zamanla küçülmüş oluşunu izlemek… Hiçbir şeyin akılda kaldığı gibi kalmayışı ve de hayal gücünün yerini eninde sonunda gerçeklerin alışı..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Kolay değildi diyorum çünkü film yüzünden bu hayattaki vedaların ne denli mühim olduğunu yeniden düşünmeye başlıyorsunuz. Nefret ettiğiniz herkes ve de her şey ile bir noktada ne kadar zor olsa da mutlaka karşılaşmanız ve de hesaplaşmanız gerektiğini yeniden hatırlıyorsunuz. Eğer ki karşılaşmaya cesaret edip vedalaşma büyüklüğü gösterebiliyorsanız da geçmişi bir şekilde temize çekebildiğinizi yeniden anlıyorsunuz. Sizde kötü kaydedilmiş bir geçmişin kapağını yeniden aralayıp ona hoşçakal demeye çalışmanın, bu hayatta başınıza gelebilecek en önemli büyüme anlarından biri olabileceğini ve kabul etme ile affetme erdeminin büyüklüğünün ancak bu noktada anlaşılabileceğini yeniden anlıyorsunuz.

    Bugüne kadar hayatta kalanlar için.. Bir sergi, bir film..

    Dolayısıyla filmi izlemek de hissetmek de kolay olmuyor fakat sonundaki armağanı büyük oluyor. Çünkü bu film geçmişten bu yana açık bıraktığınız tüm parantezleri kapatmanız gerektiğini size 5 yaşındaki Jack aracılığıyla hatırlatıyor. Açıkçası Jack’in ömrünü geçirdiği odadaki tüm eşyalara günaydın deyişini görmek filmin başında beni ne kadar mutlu ettiyse, filmin sonunda aynı eşyalara hoşçakal diyerek veda edişi de bende bir o kadar özgürleşme hissi yarattı. Bu nedenle filme dair son çıkarımım şu oldu;

    Anneler bazen bu hayatta kendi kurtarıcılarını, onların yolunu açacak olan kişileri doğurabiliyorlar. Onları bulundukları yerden ancak onların çıkaracak olduklarını ise çoğu zaman atlayabiliyorlar. Bunu atlamayanlar döngüden kurtuluyor. Yokluğu hayal gücü ile dolduran kazanıyor. Az olanı veya olmayanı yaratarak tamamlayan kişi bir üst seviyeye hızlı geçiyor. İçinde yaşadığın küçük dünyadan çıkış vakti geldiyse hiçbir şey önünü kesemiyor. O an geldiğinde sadece dışarı çıkıp, her şeye yeni baştan başlayıp her şeyin üstesinden gelmen gerekiyor.. Ve iyinin de kötünün de geçici olduğunu hiçbir zaman unutmamak gerekiyor.

    ***

    Emma Donoghue’nin aynı adlı kendi kitabından uyarlayarak senaryolaştırdığı Lenny Abrahamson’un ise yönetmenliğini yaptığı 2015 yapımı drama ve gerilim türünde olan bu film, 88. Akademi Ödülleri’nde 4 dalda Oscar’a aday gösterilirken, filmin baş rol oyuncusu Brie Larson’a da bu filmdeki rolü ile hem Akademi Ödülleri’nde hem 73. Altın Küre Ödülleri’nde hem de 69. BAFTA Ödülleri’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandırmış olan bir başyapıt. Aynı zamanda 2015 yılının Amerikan Film Enstitüsü Ödülleri’nde yılın en iyi ilk 10 filmi arasına girmiş ve Toronto Uluslararası Film Festivali’nden Halkın Seçimi Ödülü’nü almış olan bu film, Metacritic’te (film, oyun, kitap ve albümlerin objektif değerlendirmelerinin yapıldığı bir websitesi) 43 Eleştirmenin 39’undan olumlu yönde eleştiri alarak 10 üzerinden 8.1 puanla IMDB listesinde kayıtlı durumda.

    Brie Larson, almış olduğu en iyi kadın oyuncu ödülleri sonrası The Guardian’a bu filmdeki rolüne bir ay boyunca hiç evden çıkmayarak hazırlandığını ve böylece sessizliğe alıştığını, bu süreçte yaşadığı hislerin ise kendisine en iyi kadın oyuncu ödüllerini getirdiğini söylemiş. Bakalım kaçımız Corona gibi evde kendimizle baş başa kaldığımız bir sürecin ardından, belki de hayatımızın en iyi performansını sergileyeceğimiz rolüne hazırlanmış ve de yıl sonunda bu performansımızdan ötürü ödüllendirilmiş olacağız…