hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Hayat nehri acı ve zevk kıyıları arasında akar

    25.03.2019 Pazartesi | 16:10Son Güncelleme:

    Borusan Contemporary’nin bahar için hazırlamış olduğu 2’si 6 ay 1’i ise 1 yıl süresince kalıp sonra bitecek olan çiçeği burnunda sergileri için bolca emek harcanmış. Nam-ı diğer Perili Köşk olarak da bilinen Rumeli Hisarı’nın en eski tarihi yapılarından biri olan Borusan Contemporary’e gitmeden önce size tavsiyem eğer sergileri hakkını vererek gezmek istiyorsanız kendinize rahat rahat bir iki saat ayırmanız yönünde.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Biz rehberimizle beraber sergiyi aşağıdan yukarı gezip en sonunda da köşkün manzarası ile sergi turunu bitirdik. Aşağıdan yukarı doğru çıkarken de ara ara hem koleksiyon sergisinden bazı örnekleri hem de yaza kadar devam edecek olan 2 sergiye ait olan eserleri gördük. Sergilerle ilgili vermem gereken en önemli not sanırım bir rehber eşliğinde gezmenizin sergileri layıkıyla anlamak ve vakitten kazanmak konusunda size yardımcı olacağı konusunda. Borusan Contemporary biliyorsunuz yalnızca haftasonları ziyaret edebiliyorsunuz, çünkü ofis katlarında yer alan eserleri görmenizin başka bir yolu yok.

    Hayat nehri acı ve zevk kıyıları arasında akar

     

    O nedenle pek çok kişinin de bu zaman zarfında sergiyi ziyaret edeceğini düşünerek önden akıllıca bir plan yapmanız lehinize olacaktır. Çünkü - özellikle bu bahar için planlanmış olan 3 sergi için söylüyorum - sergilerdeki eserler iç içe geçmiş bir biçimde Perili Köşk’ün 2’nci katından 7’nci katına kadar sanki köşkün ilk gününden bu yana bir parçası gibi konumlandırılmış durumda. Bunun anlamı, katlar arasındaki merdiven boşlukları, duvarlar ve aydınlatmalar da dahil olmak üzere her adımda yeni bir sanat eseri ile karşılaşma olasılığınızın tahmininizden daha yüksek olduğu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Hayat nehri acı ve zevk kıyıları arasında akar

    Açıkçası beni bu 3 sergi arasında en çok etkilemiş olan eserler Necmi Sönmez’in küratörlüğünde gerçekleşen ‘Söylenir ve Yarım Kalır / Bütün Aşklar Yeryüzünde’ sergisi’nde oldu. Çünkü bu sergi her ne kadar artık Borusan Contemporary için klasikleşmiş olan bir sergi türü de olsa, edebiyatçılardan ve onların bazı eserlerinden esinlenerek yapılmış olan bir sergi olduğu için her dönem farklı edebiyatçıların farklı mısralarının arasında tahmin edilemez sanat eserleri ile kaybolmak insanı bambaşka boyutlara taşıyor. Bir anlamda şöyle de denebilir, edebiyatçıların bizim zamanımızdan evvel kullanmış olduğu bir takım cümleler, bugün farklı tipte çağdaş sanat eserlerini kendi yolculuklarına dahil edebilme özelliği taşıyor ve sizi de bu özellikle karşı karşıya bırakıyor. Örneğin bu sergide Turgut Uyar’ın söylenir isimli şiiri, serginin başlangıç noktasını oluşturmuş.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Hayat nehri acı ve zevk kıyıları arasında akar

    “Söylenir ve Yarım Kalır / Bütün Aşklar Yeryüzünde” (1 Yıllık sergi)

    Bu sergide beni en çok etkileyen eser Roman Signer’in 2008 yılında yapmış olduğu ’56 Küçük Helikopter’ başlıklı eseri oldu.

    Bu çalışma 3 dakika 14 saniyelik bir video’dan oluşuyor ve sanatçı 7 ve 8 sıradan oluşan toplam 56 helikopteri bir dikdörtgen halinde boş bir evin ahşap parkeli salonuna diziyor. Sonra da hepsini birden aynı anda çalıştırıyor. Siz izleyici olarak şunu görüyorsunuz. Bazıları birbiri ile çarpışırken bazıları ise yerinden hiç oynamıyor. Bazıları tavana doğru giderken bazıları bulunduğu yerde yaralı bir sinek gibi tiz bir ses çıkararak dönüp duruyor. Bazıları kararsız atomlar gibi sağa soğa doğru gitmeye çalışırken bazıları o sağa sola doğru gitmeye çalışanların duvarı oluyor. Rehberimiz bu helikopterler ile ilgili olarak ‘aslında hepsi dışardan bakıldığında aynıymış gibi görünse de hepsi farklı ve insanlıkla bütün insanlarla da ilişkilendirilirse farklı birer insan karakteri gibi algılanabilir.’ şeklinde bir yorumda bulundu, ben ise videonun başında durup bir müddet helikopterleri izleyip, bir yerden sonra da sanki helikopterlerden biriymişim gibi hissedince, video bende şöyle bir his bırakmış oldu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Hayat nehri acı ve zevk kıyıları arasında akar

    Hani aynı üniversiteden ya da liseden mezun olmuş ya da aynı işyerinde yıllar boyu çalışıp sonra da ayrı yollara gittiğimiz kimseler vardır. Bu kimseler bizimle aynı dönemden kimselerdir yani aynı amaç ve kaygılarla aynı noktalardan yola çıkmışızdır ancak belli bir zaman geçtikten sonra herkesin hayatına yön çiziş biçimi farklı olmuştur. Bu demek oluyor ki bazı kişiler aynı noktadan başlamış olmanıza rağmen sizden epey gerilerde kalırken, bazıları da hiç tahmin etmediğiniz alanlarda sizinle arasındaki farkı açmıştır.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Hayat nehri acı ve zevk kıyıları arasında akar

    Bazısı evlenip, çocuk doğurup daha güvenli daha risksiz bir hayata adım atarken bazısı ani bir trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. Bazı kişilerle zaman içinde belli alanlarda omuz omuza ilerlerken bazılarını ömrünüzün sonuna kadar bir daha asla görmemişsinizdir ve göremeyeceksinizdir. Bazı insanların hayatı aynı bu durmuş helikopterler gibi görünürken bazıları bu boş odanın salonunun camını da kırıp kaçarak sizden ve o güne kadar ait olduğu her şeyden çok uzaklara gitmiş gibidir. Bana göre Signer’in helikopterleri insanların farklı karakterlerini anlatıyor ancak eşzamanlı olarak bizimle aynı anda maratona başlayan bizimle aynı yaştaki tüm dönem arkadaşlarımızı ve o arkadaşlarla olan yolculuğumuzun uzaktan görünümünü de bize anlatıyor. Böylece de kendimizin nasıl bir helikopter olduğumuzu bize bambaşka bir açıdan düşündürüyor.

    Hayat nehri acı ve zevk kıyıları arasında akar

    “Uvertür: Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu'ndan Seçki” (6 aylık sergi)

    Küratörlüğünü Kathleen Forde’un üstlenmiş olduğu ‘Uvertür’ sergisinde ise beni en çok etkileyen eser tabii ki de Leo Villareal’in 2017 yılında yapmış olduğu ‘Tanecik Alanı (Triptik)’ eseriydi. Çünkü bu eser ilhamını İngiliz Matematikçi John Horton Conway’in 1970 yılında geliştirmiş olduğu hücresel otomat olarak bilinen ‘Hayat Oyunu’ndan (Game of Life) almış olan bir eserdi. Hatırlayanlarınız olacaktır Conway, 1940 yılında, John Von Neumann adında bir matematikçinin sorduğu bir sorunun peşinden giderek evrensel hayat oyununu yaratmayı başarmıştı. Böylece de sonsuz, iki boyutlu, dik açılı eksen üzerinde çalışan kare hücreler yolu ile hücrelere ‘ölü’ ya da ‘canlı’ veya ‘dolu’ ya da ‘boş’ isimlerini vererek hayatın üreme, ölme ve hayatta kalma aşamalarına göre gidişatını belirleyerek içinde bulunduğumuz hayatı basit bir düzeneğe indirgemişti. Ve biraz daha ileri giderek, her hücrenin komşusu olan 8 hücreyle etkileşime girmesi ile de sosyallik ve asosyallik eğrisinde seyreden insanoğlunun yaşadığı hayatı bir başka bakış açısı ile gözler önüne sermişti. Matematik, bilim ve felsefe ile iç içe olan bu video enstalasyonunu, sizi içinde bulunduğunuz boyuttan bambaşka bir boyuta, bir uzay boşluğuna fırlatması için bana göre sadece 30 saniye izlemeniz yeterli.

    “Boomoon: Boğaziçi” (6 aylık sergi)

    Bu sergi de yine ‘Söylenir ve Yarım Kalır / Bütün Aşklar Yeryüzünde’ sergisinin küratörü olan Necmi Sönmez’in küratörlüğünde gerçekleşen bir sergi ve bana göre bu sergiyi değerli kılan, eserlerin sahibi Boomoon’un Güney Kore’nin en ünlü fotoğraf sanatçılarından biri olarak kabul edilmesinin dışında, sergideki tüm eserleri Borusan Contemporary tarafından ‘Boğaziçi’ üzerine yeni bir dizi çalışma gerçekleştirmesi için İstanbul’a davet edilmesi üzerine İstanbul’da gerçekleştirmiş oluşu. Hatırlarsınız Borusan Contemporary bu daveti bir kez daha yapmış ve 2017 yılında da Finlandiyalı sanatçı Ola Kolehmainen’i Mimar Sinan konulu bir siparişle aynı Boomoon’u davet edişi gibi Türkiye’ye davet etmiş ve böylece de uluslararası sanatçıların Türkiye konulu işler üretmesi için bir alan açmıştı. Boomoon eserlerinde bolca suya yer veren ve suyun da yaşam kaynağımız olduğunu hatırlatarak Zen felsefesine gönderme yapan bir sanatçı. Biliyorsunuz, Zen felsefesi hayatın küçük ayrıntılarda gizli olduğunu, anı yakalamak, fazlalıktan arınmak ve içinize dönerek, istediğiniz mekanı düşünce gücü ile oluşturabilmek gibi bir takım felsefeleri içinde barındıran bir sistem ve doğa ile baş başa kaldığınızda gerçek ile hakikat arasındaki farkı görüp gerçekte kimseniz ona dönüşmeye başlayabileceğinizi salık veren bir bakış açısına sahip. İşte Boomoon bu felsefeden hareketle tekne turları sırasında dalgaların hareket halindeki yüzeyini çekmiş ve Borusan Contemporary de görebileceğiniz tüm eserlerinde yani Boğaziçi projesinin tamamında bu tekne turları seyahatinde görmüş olduğu su üzerindeki ışık, form, gölge ve yansımaların görünümünü bizlere ulaştırmayı denemiş. Özellikle 4’ncü kattaki içinde dev denizanalarının son derece berrak bir biçimde göründüğü okyanus mavisi eseri ve bir denizin altındaymış hissi yaratan bir tarafı mavi boya ile kaplı salon Boomoon’un eserleri arasında beni en çok etkilen eseriydi. Açıkçası esere biraz yaklaşınca, bir yerden sonra eserin öbür tarafının dev bir akvaryum olduğunu bile düşünmeye başladım. Aynı salonda ise Boomoon’un bu projeyi gerçekleştirdiği esnada yazmış olduğu bazı mısraları vardı. Beni etkileyen bir şeydir, eserle beraber eserin hissettirdiklerinin ve eserin hikayesinin de eserle beraber sergilenmesi. Makalemi Boomoon’un yazmış olduğu mısralarından birkaçı ile bitiriyorum..

    “Kişinin duyarlılığının, karmaşık deneyimler ve anılarla birlikte oluştuğunu düşünüyorum.”

    “İmgelerle düşünebilme ihtimaline inanıyorum. Fotoğrafçılık, neye baktığınızı anlamanın hassas bir yoludur.”

    “Doğa, bilincimin aynası gibiydi. Doğanın sürekli değişen yönüne ve onun sonsuzluğuna karşı duyarlı oldum.”