hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    İçinde okyanus taşıyan insanların sessizliği

    22.02.2022 Salı | 12:37Son Güncelleme:

    Birkaç yıl evvel konuşmaktan yorulduğum bir dönem olmuştu. O günlerde karşıma çıkan tüm insanların gözlerinin içinde, tam göz bebeklerinin olduğu yerde ısrarla okyanus dalgalarını görmeye çalışırdım. İçimde taşıdığım derin okyanusu yeni yeni farkettiğim zamanlardı. Mercanlara, ahtapotlara ve de tuhaf renkli balıklara fena takmıştım..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sonra, o dönemin ardından anladım ki ben insanları içinde okyanus taşıyanlar ve de taşımayanlar olarak ikiye ayırıyorum. Kimisinin yanında ağzımı açıyorum, en derin cümlelerimi dışarı çıkarıyorum ve okyanusun yere düşmediğini, havada asılı kaldığını görünce de balıklar ölmediği için seviniyorum. Kimisinin yanında ise içimdeki okyanus yere dökülünce, toprak okyanusu saniyede içince, balıklar ve tüm okyanus canlıları yerde çırpınıp durunca sessizce üzülüyorum. Kimseye bir şey diyemiyorum. O okyanusu aramak, bulmak, taşımak ve de anlamak bir meseledir biliyorum.

    Çoğalacak mı derinlik, düşecek mi okyanus, ölecek mi balıklar, ne olacak bu dünyanın hali diye düşünceye dalmak o günlerden kalma bana. Apansız bir merak, insanlar farkında olmadan onların göz bebeklerinin içinde hep dalga aramak..

    Maria Dimitrova Kılıçlıoğlu Baraz, kendisi ile ilk tanıştığımız andan yaklaşık 15 dakika sonra “benim çiçeklerim ölmez, yaz kış yaşarlar dediği an” işte dedim içimden, içinde okyanus taşıyan insanlardan biri daha oturuyor şu an karşımda.

    İçinde okyanus taşıyan insanların sessizliği

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Aynı benim canlı okyanusum gibi Maria’nın da ölmeyen çiçekleri var demek ki .. O da benim her insanda okyanus arayışım gibi, her insana çiçeklerin istenildiğinde ölmeyebileceğini göstermeye niyetli demek ki.. Mücevher tasarımcısı Gönül Özgürel ile beraber eserlerinin sergilendiği son sergisinin ismi bu nedenle “Cennet Bahçesi” demek ki..

    İçinde okyanus taşıyan insanların sessizliği

    Baraz; “Benim bütün heykellerim her gün odalarımda dolaşıyorlar. Geziniyorlar. Kafamda müthiş bir şato var ve bu şatonun da müthiş bir bahçesi var. Benim yaptığım heykeller o şatonun, o bahçenin dört bir yanındadırlar. Ben böyleyim. Benim heykellerim böyle. Ben tüm işlerimi kendim için yaptım..” dediğinde anladım heykelin neden Baraz için ölümsüzlüğü getiren malzeme olduğunu. Bu gerçeklikte onların hareketini göremiyor olsam da Baraz’ın zihninde canlıydı hepsi ve bu heykellerin Baraz ile her gün odalar içinde gezinip durduğunu, onunla beraber yaşadığını düşünmek olağanüstü bir şeydi. Bir şato ve de onun cennete benzer bahçesinde gezinen Baraz tarafından bugüne kadar yapılmış 2000'i sahibini bulmuş 3000'e yakın heykel. Hepsi Alice Harikalar Diyarında’ki imkansızlık ve inanılmazlıkla dolu etkileyici hikayeleri olan, sabah akşam dört bir yanda gezinen heykeller..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    İçinde okyanus taşıyan insanların sessizliği

    Yürüyebilen heykellerin gösterişli asaleti..

    “Yürüt onları, yürürken hiçbir sakatlık olmadığından emin olman lazım.” dediğinde Maria ilk önce anlamadım. Şatoyu, şatonun bahçesini ve de Maria'nın gezinen heykellerini hayal edebilmiştim ancak genel olarak Dünyadaki tüm heykellerin yürümesi gerektiği konusu beni biraz düşüncede yavaşlatmıştı. Öyle olunca Maria, Giacometti'nin ince uzun heykellerini düşünmemi istedi benden. O ince uzun heykelleri hayali olarak adım attırmamı istedi. Sonra bir anda anladım ne demek istediğini. Heykellerin somuttan nasıl soyuta geçtiği üzerine konuşmaya başlamıştık. Heykelin ilk olarak figürden başlaması gerektiğini, ancak sonrasında onun soyut bir hale gelebildiğini, soyuta geçmek için önce figürden başlanması gerektiğini o konuşmada yeniden hatırladım.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    89 yılındaki ilk sergisi resim ve heykel üzerineymiş Maria'nın. Aslında resim yapmasını hiç bir zaman bırakmamış ama kendisini heykelle tanıyanlar sergilerine geldiğinde heykelin yanı sıra yapmış olduğu resimleri de görünce şaşırmışlar hep. Oysa Baraz için ikisi beraber, ikisi iç içe, ikisi birbirinin devamı gibiymiş.

    İçinde okyanus taşıyan insanların sessizliği

    Bu sergide ise Gönül Özgürel, Maria'nın hisleri ile kendi hislerinin birleştiği bir yerden cennet bahçesine yakışan tasarımlar yapmış. Baraz’ın heykellerinin yanı sıra, kendi yapmış olduğu resimlerden tasarlanan ipek baskı fular ve tablolar, duvar tabakları, Bretz mobilya tarafından sergi için özel olarak üretilen masa üzerinde dört mevsim çay takımı ile Gönül Özgürel’in cennet bahçesi çiçeklerinden oluşan, Baraz’ın heykellerine gönderme yaparak porselen ile birleştirdiği sıradışı sanatsal mücevherleri sergide yer almış.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Peki ya nasıl gideceğiz yeniden cennetimize?

    Baraz; “Cennet.. İnançlı bir insanım ben.. Kovulmuşuz.. Günah yaptık.. Huzuru bozduk.. Bu dünya gerçek bir simülasyon belki.. Cennet elimizdeydi, gitti.. Şimdi ise yeniden istiyoruz.. Tekamül oraya giden yol.. Sevgisizlik, kalpler kırılınca dört bir yana yayıldı.. Cennetten cehenneme geçtik.. Değerler yok oldu.. Bunu düzeltmemiz lazım.. Ben cennetimize geri dönmek istiyorum !” diye söze başladığında yağmurlu bir istanbul vardı dışarıda. Baraz ile Pom Art Sanat Galerisi’nin arka odasındaydık ve içerideki sergide insan hayatını anlamlı kılacak olan merhaleleri hatırlatan eserlerin hikayelerini konuşuyorduk. Söz gelimi; Simurg'un 7 vadiyi geçebilen 30 kuşu, 10 emir, cennetten kovulanların yeniden cennete gitme çabası, okyanusun kralı yunus ve de dört mevsimin ardından gelen aşkın ve sevginin temsili beşinci mevsimi hatırlatan eserler. Tüm bunlar bize unuttuğumuz ve belki de bugüne kadar çok az karşılaşma fırsatı bulduğumuz bir gerçekliği bize sunan hikayeler. Ve işte sanatçı, Tanrıya yakın olan misyonunu, yarattığı esere ruh verme çabasını ve onu 3 boyutlu alemde çok boyutlu gibi yaşatma başarısını burada bize gösteriyor. O nedenle de bu sergi, hem bir uyarı hem de uyanış sergisi olarak karşımıza çıkmış oluyor.

    Yasemin Semercioğlu küratörlüğünde “Cennet Bahçesi” adını taşıyan bu sergi size çiçeklerin hiç ölmediği, sevgi ve güvenin sonsuz olduğu bir yerde, Maria'nın şatosunda, bir akşam üzeri, çay saatinde imkansız olan her şeyin imkanlı olana dönüştüğü bir gerçeklikte size kendinizle yeniden karşılaşma fırsatı sunuyor.