hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Duygu Merzifonluoğlu Duygu Merzifonluoğlu

    Kusurların, seni sen yapan şeylerdir

    16.06.2020 Salı | 13:45Son Güncelleme:

    Geçen gün, bir dostum Bouke de Vries'in içi paramparça Çini parçaları ile ağzına kadar dolu olan cam vazosunun fotoğrafını paylaşmış. Altına da ‘dıştan derli toplu ama içine hiç bakmayın’ diye yazmış. Fotoğrafa dikkatlice baktığınızda içi içe iki vazo görür gibi oluyorsunuz. Yani bir anlamda bir vazo başka bir vazonun parçalarını da içinde taşıyarak diğer vazoyu da dışarıya vazo gibi göstermiş oluyor. Ben de bu fotoğrafı ve de fotoğrafın altına yazdığı cümleyi görünce dayanamayıp dostuma şöyle yanıt verdim: ‘..Ama zaten onu dimdik ayakta tutan da içindeki paramparçalığını dışarda mükemmel taşıyabilme becerisi değil mi?’

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Beden ve ruh ikilemi.
    Bazen hangisi hangisini taşıyor ya da hangisi hangisi için yaşıyor belli değil. Tek belli olan şey ise beraberlikleri bitene kadar yanyana ve de birbirlerine destek olmak zorunda oldukları. Aynı o fotoğraftaki iç içe olan vazolar gibi.

    Kusurların, seni sen yapan şeylerdir

    Çünkü yıllar içinde değişiyor sevdiğin şeyler. Sarhoş olduğun konular ve insanlar değişiyor. Paranı harcadığın şeyler değişiyor. Tatil anlayışların, doğum günlerini karşılayışların, geçmiş olsun mesajlarına bakışın değişiyor.
    Sahiplendiğin anılar, insanlar ve kavramlar değişiyor. Albüme koymaya değer bulduğun fotoğraflar değişiyor. Yani aslında yine aynı çizgide yürüyorsun ama, ayakkabıların değişiyor. Daha az topuklu, daha rahat, daha spor ayakkabılı oluyorsun. Daha dayanıklı, daha yağmur çamur geçirmez, daha çok uzun yol kaptanı oluyorsun. Eskiden kocaman valizlere sığamazken şimdi bir sırt çantasına rahatça sığabildiğini görüyorsun.
    Yani zamanla her yönden hafifliyorsun.
    Yediklerin değişiyor, bilincin gelişiyor ve sen de seninle beraber değişen her şey ile biraz daha gelişip, değişiyorsun.
    Kan grubuna göre beslenmesini, huyuna göre ruhunu gezdirmesini, kendi suyuna nazikçe gitmesini öğreniyorsun. Zamanla öncekinin başka bir hali, bildiğini sandığın kendinden çok daha iyi biri olmaya başlıyorsun. Yapmam deyip de yaptıklarının yapman gerekenler olduğunu, yapmak isteyip de yapabildiklerininse yapmak istemeyip de yapabildiklerine eş olduğunu zamanla görüyorsun. Doğru vakit geldiğinde de neyin neye sebebiyet verdiğini anlıyor ve böylece de bu yaşamda başına gelen iyi kötü herşeye minnettar oluyorsun.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ne ilginç bir serüven değil mi ruh ve bedenin yolculuğu.. Zamanla değişen her şeyin ayrı ayrı o ikisini değiştiriyor olsa da o ikisinin beraberliğini bozamıyor oluşu. Ne olursa olsun birbirinden kopamayan ve de koparılmaması gereken iki deli aşık gibi. Sanırım bu yüzden, bir noktada beraberliklerinin sonlanacağı aşikar olsa da sonlarını asla düşünmeyip sonsuzu son olarak kabul ettiklerini düşünürüm ben hep. Ruh, bana bileklerinden bedene bağlı gibi gelir hep ve bunu düşününce de hem hapis hem de müthiş güven dolu, hem çok güçlü hem de yapayalnız bir hissi aynı anda yaşadığımı hissederim. Bir yandan tek bir bütünmüş gibi bir yandan ise sıradan, önemsiz ve ihmal edilebilirmiş bir parça gibi hissetmenin dengesizliği insanı birden dengeye getirir. Bedenin ruh ile kurduğu bu ilişki, ihtişamlığını buradan alıyor belki de. Ölümlü olan bedenin ölümsüz olan ruhu taşıma hevesinden.. Kimbilir?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Kusurların, seni sen yapan şeylerdir

    ***

    Şimdi beden üzerine olan tüm kayıtlarımı düşünüyorum son bir kaç gündür. Çünkü geçtimiz görsel sanatçı Hakan Sorar, sanal sergisinin linkini benimle paylaşarak ‘ne hissedeceğinizi merak ediyorum’ dedi. Açıkçası konu bedenler ve de kusurlar olunca ben de merak ettim ne hissedeceğimi. Bunun üzerine de, gecenin bir yarısı oturdum sergiyi gezdim. İlginçtir, serginin bir bölümünde yukarıda anlattığım dimdik durmaya çalışan çinilere benzer çini desenlerinden oluşturulmuş sanal duvarlar bile vardı. Tuhaf tesadüf dedim. İnsan bir şey yazmaya niyetlenince yazması için tüm parçalar kendini yazdırmak için kaleme doğru koşturmaya başlıyor..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Kusurların, seni sen yapan şeylerdir

    Sergi konusunda ise ilk söyleyebileceğim şey; son aylarda, hep bedenimizle girmeye alışkın olduğumuz yerlere sanal olarak girmeye son derece iyi bir biçimde alıştırıldıktan sonra, insanı doğal hissettiren bir sergi olduğu. Siyah beyaz, çıplak ve de büyük çocuğunluğu erkek bedeninin mükemmel olmayan parçalarından oluşan görseller ile karşı karşıya geldiğinizde farklı şeyler düşünmeye başlayabiliyorsunuz.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Biliyorsunuz, bu hayatta bir şeylerin mükemmelliğini kaybediyor olmasını düşünmek insanı iyi hissettiren bir his değil. Ancak bir yandan da insanın her şeyin mükemmel kalmayacağı gerçeği ile yüzleşmesi son derece gerekli bir his. Çünkü gerçekten hiç bir zaman hiç bir şey mükemmel kalmayacak, zamanla hep değişecek ve dönüşecek. Zaten o nedenle anı iyi yaşamak çok değerli. Seçimleriniz ve cesaretiniz için kendinize her saniye kalpten teşekkür etmeniz çok gerekli. Sizin peşinizden gidebilme özgürlüğü gösterebildiği için bedeninizi bir anne şefkati ile her an onurlandırmanız ve de sevmeniz çok gerekli. Çünkü yolun başında pek çok beden ne yazıkki layık olduğu bir pürüzsüzlükle sevil(e)medi. Belki bu yüzden de hiç bir zaman kendini yeterli ve normal hissedemedi. Pek çok çocuk, belki de yaşama karşı olan hevesini tam da buralarda bir yerlerde, yani ilk kalbinin kırıldığı yerlerde kaybetti ve o nedenle de kendini zaman içinde belki de hiçbir zaman koşulsuz bir biçimde sevemedi. Hatta belki sonra bir daha da peşinden gidebileceği gerçek sevgi ile ilgili şeyleri bile bulamadı..

    Kusurların, seni sen yapan şeylerdir

    Biraz daha açık olayım mı?

    Küçükken, bedeninin dışardan nasıl göründüğü ile pek ilgili değilsindir. Hatta bunun farkında bile değilsindir. O nedenle çok kolay alay konusu olabilirsin. Saçının rengi ya da kesimi tuhaftır, kaşın kalındır ya da birleşiktir, gözlüklüsündür, sivilcelisindir, aşırı zayıf ya da kilolusundur, kısa ya da fazla uzunsundur, kıyafetlerin okulun modasına uygun değildir, ayakkabıların gariptir, solaksındır, fazla güzel ya da çirkinsindir… yani sonuçta diğerleri gibi değilsindir. O nedenle de göze batarsın. Diğerlerinden olan farkın fazla görünürdür yani ve de sen fazla görünürlük konusunda fazla küçüksündür.. Kalbinin bedeninden daha çıplak ve de açıkta durduğu zamanlardır. O nedenle gelirler savunmasız kalbini acıtırlar. Onu alıp yere atarlar. Dışardan nasıl göründüğünle fazla ilgilenir, neden seni böyle bir şey ile yargıladıklarını anlatmazlar. Sadece seni diğerlerinden ayırırlar. Kendinden bihaberken kendine karşı duyduğun ilk utanmalardan birini o an yaşarsın ve o yüzden de bir müddet susarsın. Neden senin de diğerleri gibi olmadığını, yaşından büyük bir olgunlukla düşünmeye başlarsın. Teneffüste diğer çocuklarla beraber dışarı çıkmak yerine, kendine kaçarsın. Gerek olmadıkça kimseyle konuşmayıp, ‘bir an evvel son zil çalsın da eve gideyim’ demeye başlarsın. Bir topluluk içinde olduğun halde kendini o topluluktan ayrı ve de uzak hissettiğin ilk zamanlardır. O ilki yaşarsın. Herkesin gözü önünde o ilki mükemmel bir biçimde yaşarsın ve böylece de anlarsın, bu hayatta kimse seni sevmek, beğenmek zorunda değildir aslında. Sen de, zorla kimsenin arkadaşı olmak zorunda değilsindir. O nedenle sen de kendinin en iyi arkadaşı olmaya başlarsın. Çünkü kendini diğerleri gibi yargılamazsın. Seni güzel gösterecek ışığa kaçar gibi seni bedeninle yargılamayacak eylemlere doğru kaçmaya başlarsın. Bir kalabalık içindeki yalnızlığın ne demek olduğunu böylece anlarsın. Bedenine, ondan kaçamayacak denli bağlı oluşun, onu olduğu gibi kabul etmen gerektiği gerçeğine seni erkenden ulaştırır. Böylece de bugün seni sen yapmış olan tüm darbeleri, ancak bugün neden o darbelerin gerekli olduğunu anlayabileceğin bir yaşa geldikten sonra, anlayışla karşılarsın.

    Sonra da gereklilerdi dersin. Tüm kalp kırıklıklarım, tüm yara izlerim ve tüm dışlanmalarım son derece gerekliydi. Çünkü ancak böyle daha çok sen olabilir, daha çok seni doğru yerde hissettirebilen insanları sahiplenebilir ve ancak böyle dünyalar içinde bambaşka dünyalar yaratabilirdin. O yüzden ruhuma ve bedenime minnettarım, birbirlerinin kırıklarını beraber onarmayı seçtikleri için.

    ***

    İşte Hakan Sorar’ın 3 yıldır hazırlandığı beden üzerine olan sergisine dair hissettiklerim bunlar. Bana göre sergi, zaten bedenlerimizi bütünüyle hayatlardan geri çektiğimiz bir dönemde bedensiz gezilebilecek beden üzerine olan sanal bir sergi olduğu için zaten gezilmeye değerdi ancak bana hiç bir esere değmeden, dokunmadan hissettirdiği duygular beni şaşırttı. Dolayısıyla size neler hissettirecek açıkcası merak ediyorum. Serginin adı Through the Skin’ ve bu sergi Pg Art Gallery’nin ilk dijital sergisi olarak kayıtlara geçmiş durumda. Yani serginin bir gezme saati ya da bitiş zamanı yok. Dolayısıyla bir şansı mutlaka hak ediyor.

    Not: Bu haftaki makalenin başlığı, ‘Good Will Hunting’ filmindeki bir replikten ilham alınarak yazılmıştır.