hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Esra Öz Esra Öz

    Doğru karar almak için neler yapmalıyız?

    13.04.2018 Cuma | 15:02Son Güncelleme:

    Kararlarını kendi alan insanlar, kendi iradesiyle mi karar alır? Medya hayatımızı yönetirken, seçeceğimiz kıyafetten, okuyacağımız kitaba kadar her şeyi medyanın yönlendirmesine bırakmışken, kendi kararlarımızı ve tercihlerimizi neye göre yapıyoruz?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Her gün yeni bir haber ile karşılaşıyoruz. Medyada sürekli gündeme gelen, çoğunluğun yaptığını yap, algısını görüyoruz. Trend dışı olanların eziklendiği sosyal medyada, herkesle aynı zamanda aynı şekilde yaşamak sessizce baskılanıyor. Çoğunluğun seçtiği kararlar doğru olan mı oluyor? Ya da çoğunluğun dediğinin zıddı yanlış mı oluyor? Biyolojimiz, tercihlerimizi nasıl etkiliyor?

    Beynimizin karar mekanizması ile ilgili çarpıcı bir örnek David Eagleman’ın, Incognito kitabında ele alınıyor:

    Charles Whitman, 1966 Ağustos’unun sıcak ve nemli ilk gününde, kendisini Austin’deki Teksas Üniversitesi kulesinin en üst katına götürecek olan asansöre bindi. 25 yaşındaki genç, daha sonra bir bavul dolusu silah ve cephaneyi de peşinden sürükleyerek üç kat merdiven çıktı ve gözlem alanına ulaştı.

    Burada önce silahın dipçiğiyle danışma görevlisini öldürdü, ardından merdiven aralığından çıkmakta olan iki turist ailesine ateş açtı, en sonunda da aşağıdaki insanlara gelişigüzel ateş etmeye başladı. Vurduğu ilk kadın hamileydi. Ona yardım etmek için koşanlar da Whitman’ın silahından nasibini aldı. Ve sonra da sokaktaki yayalar ve onları kurtarmaya gelen ambulans şoförleri.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    "Kendimi şu günlerde tam olarak anlayamıyorum. Aklı başında ve zeki bir genç olarak tanınmaktayım. Ama son zamanlarda birçok sıra dışı ve mantıksız düşüncenin kurbanı olmuş durumdayım."

    Saldırının haberi yayılırken Austin'deki bütün polis memurları da yerleşkeye yönlendirildi. Birkaç saat sonra üç memur ve hızla görevlendirilen bir vatandaş merdivenleri çıkmayı ve Whitman'ı gözlem alanında öldürmeyi başardı. Whitman hariç on üç kişi öldürülmüş, otuz üç kişi de yaralanmıştı.

    Ertesi gün bütün manşetlerde Whitman’ın saldırısı vardı. Polis, ipucu bulmak için evine gittiğinde ise, tablonun göründüğünden de ağır olduğu ortaya çıktı: Whitman, saldırı gününün çok daha erken saatlerinde önce annesini, ardından da uykusunda bıçaklamak suretiyle karısını öldürmüştü. Bu ilk cinayetlerden sonra intihar notuna geri dönmüş ve bu sefer el yazısıyla devam etmişti.

    "Karım Kathy’yi bu gece öldürmeye, ancak üzerinde çok uzun süre düşündükten sonra karar verdim. Onu çok seviyorum, ayrıca her erkeğin düşlediği türden, çok iyi bir eş de oldu bana. Bunu yapmama neden olacak mantıklı hiçbir neden gelmiyor aklıma."

    Cinayetlerin yarattığı şokun yanında, daha gizli, yeni bir sürpriz de vardı: sapkınca davranışlarıyla sıradan kişisel hayatının üst üste binmişliği. Eski bir izci olan Whitman, deniz piyadesi olarak çalışmış, ardından da banka memurluğu yapmıştı. Austin izcileri 5. grup izci başılığı için gönüllü de olan Whitman’ın çocukluğunda Stanford Binet zekâ testinden aldığı 138 puan ise, onu ilk yüzde 0,1’lik dilime yerleştirmişti. Bu nedenle Teksas Üniversitesi kulesinde ayrım gözetmeksizin gerçekleştirdiği kanlı saldırının ardından, herkes bir açıklama bekler olmuştu.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Doğru karar almak için neler yapmalıyız

    Aslına bakılırsa, Whitman’ın da beklediği buydu. İntihar notunda, beyninde bir şeylerin değişikliğe uğrayıp uğramadığını belirlemek üzere kendisine otopsi yapılması isteğinde bulunmuştu; çünkü kendisi de bundan kuşkulanmaktaydı. Saldırıdan birkaç ay önce günlüğüne şöyle yazmıştı:

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    "Bir keresinde bir doktorla iki saat kadar konuşup, ona çok güçlü biçimde hissettiğim şiddet duygusunun altında ezildiğimi anlatmaya çalıştım. O seanstan sonra doktoru bir daha görmedim. O zamandan beri bu zihinsel çalkantıyla tek başıma mücadele etmekteyim ve görünen o ki, hiçbir yararı yok."

    Whitman’ın cesedi morga götürüldü, kafatası kemik testeresiyle açıldı ve beyin çıkarıldı. Otopsi incelemesini yapan doktor, beyinde bozuk para büyüklüğünde bir tümör buldu. Gliyoblastom adı verilen bu tümör, talamus denilen yapının alt kısmından çıkıp hipotalamusa uzanıyor ve amigdala olarak bilinen üçüncü bir yapıyı sıkıştırıyordu. Amigdala, özellikle de korku ve saldırganlık merkezinde olmak üzere, duygu mekanizmasının düzenlenmesinden sorumludur. 1800’lerin sonlarına gelindiğinde, araştırmacılar amigdalanın hasar görmesiyle duygusal ve toplumsal rahatsızlıklar yaşandığını keşfetmişlerdi.

    Sonuçta Whitman’ın kendisiyle ilgili sezgileri, beynindeki bir şeylerin davranışlarını değiştirdiği gerçekten de son derece isabetliydi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    "Çok sevdiğim bu iki insanı da vahşice öldürmüş gibi göründüğümü tahmin ediyorum. Ama ben işi hızlı ve tam biçimde yapmaya çalıştım yalnızca. Eğer yaşam sigortası poliçem hâlâ geçerliyse lütfen borçlarımı ödeyin. Geri kalanını da ismimi vermeden bir akıl sağlığı kuruluşuna bağışlayın. Bu tür trajediler, belki de araştırmalar sonucunda önlenebilir."

    Whitman olayı, biyolojimizin kararlarımızda nasıl etkili olduğunu gösteriyor. Peki biyolojik sorunu olup, vahşet yapanlar masum mu kabul edilecek? Ya da toplumun aksine davranmak yanlış mı? Doğrular kime göre ve neye göre olmalı?

    Sizce kararlarımızı kendimiz mi alıyoruz? Diğer bir noktada medyada sürekli gördüklerimiz ve çoğunluğun tercihleri, karar alma şeklimizi etkiliyor.

    “Seçme Sanatı”nı öğrenelim

    Seçme Sanatı kitabının yazarı Sheena Iyengar , Stanford Üniversitesi'nde doktora öğrencisiyken bir süpermarkete gider, mağaza müdürünü ziyaret eder ve kendisine şu soruyu sorar: "İnsanlara bu kadar çok seçenek sunmak gerçekten işe yarıyor mu?"

    Sonrasında da bir araştırma için mağaza müdürü ile konuşur. Sheena Iyengar seçimlerimizle ilgili yaptığı çalışmalar hakkında şunları söylüyor: “Mağazada küçük bir deney yapmaya karar verdik, bunun için reçelleri seçtik.

    348 çeşit reçelleri vardı. Tadım için, mağazanın girişine yakın küçük bir stant kurduk. Buraya 6 veya 24 farklı aromada reçeller koyduk ve iki şeyi gözlemledik.

    Birincisi, hangi durumda insanlar daha çok duruyor ve reçel tadıyorlar?

    24 aroma varken daha fazla insan durdu, gelenlerin yaklaşık yüzde 60'ı; 6 aroma varken ise gelenlerin yaklaşık yüzde 40'ı durdu. 

    Gözlemlediğimiz diğer şey şuydu, hangi durumlarda daha çok insan reçel satın alıyor?

    O zaman tam ters etkiyi görüyoruz. 24 aroma varken duranlardan yalnızca yüzde 3'ü reçel satın aldı. 6 aroma varken duranlardan yüzde 30'u bir kavanoz reçel aldı. Hesaplamayı yaparsanız 24 değil 6 aroma sunulduğunda 6 kat daha fazla sayıda insan reçel satın alıyor.

    Reçel almamayı seçmek muhtemelen iyi bir seçim ama öyle görünüyor ki bu çok fazla seçenek problemi önemli sonuçları olan kararlarımızı da etkiliyor. Seçim yapmamayı seçiyoruz, bu bizim zararımıza olsa bile.”

    Doğru karar almak için neler yapmalıyız

    Sheena Iyengar’ın çalışmasında dünyada artan seçeneklerin fazlalığı aslında üç olumsuz sonucu ortaya çıkardığını söylüyor.

    Üç olumsuz sonuç şunlar:

    • İnsanlar seçim yapmayı erteliyorlar, kendi çıkarlarına ters düşse bile oyalanıyorlar.

    • Daha kötü tercihler yapıyorlar, daha kötü mali seçimler, tıbbi seçimler.

    • Objektif olarak daha iyi seçimler yaptıklarında bile kendilerini daha az tatmin eden seçimler yapıyorlar.

    Peki Çözüm Ne?

    Olumsuz sonuçları tespit eden Sheena Iyengar, çözüm olarak dört madde sunuyor.

    • Azaltın, gereksiz seçenekleri atın.

    • Somutlaştırma, gerçek gibi hissettirin

    • Kategorilere ayırın, kategorilerle baş etmek seçeneklerden daha kolay

    • Zorluğa hazırlamak. Düşündüğümüzden çok daha fazla bilgiyle, sadece biraz ağırdan alarak ilerlemektir.

    Karar almamızda ve seçimlerimizde medya okuryazarlığı bilinci kazanmak hayatımızı değiştiriyor. Doğru seçimler yapmak ya da doğru karar almak için önce kendimizi tanımalıyız. Medyada sürekli bize sunulan içerikleri bir filtreden geçirmeliyiz. İşte o zaman kendi hayatımızın figüranı değil, başrol oyuncusu oluruz. İşte seçim sizin!