Düşünsenize, üniversite sınavından yüksek puan alıyorsunuz. İstediğiniz her bölümü tercih edebiliyorsunuz ve siz gidip tıp seçiyorsunuz! Seçmekle kalmayıp, gece gündüz demeden kitapların arasında kaybolup, laboratuvarlarda zamanınızı geçirip hasta görmeye başlıyorsunuz. Sonra da hastaya doğru teşhis koymak için ipuçlarını kovalayıp duruyorsunuz.
Kimi zaman arkadaşlarınızdan kimi zaman ailenizden kimi zaman da hastalardan laf işitiyorsunuz. Askeri düzenle eğitim alıyorsunuz. Hasta insanları iyileştirmeyi kendinize meslek ediniyorsunuz. Zorlu bir şekilde, puzzle parçalarını birleştirmek için kafa yoruyorsunuz. Sonunda da Hekimoğlu’nun 4. bölümünde hasta yakının söylediği gibi, “Benim vergilerimle maaşını alıyorsun” diye cümleler işitebiliyorsunuz.
Hastanın klinik tablosunun ne kadar değişebileceğini de görüyorsunuz. Alkol almadığı halde karaciğerinde tümör olduğu ve kan kustuğu için kendini suçlayan hekimlerin, kendi geçmişlerine de yolculuk yapılıyor. Her vakada kendilerini ve geçmişlerindeki yaraları da kanatabiliyorlar.
Aslında bu dizilerin yayınlanması birçok anlamda faydalı oluyor. Bir defa doktorlarla empati kurabilme oranları artıyor. Doktorların sürekli hastanede, hasta baktığı gerçeğini hatırlatıyor. İnsanlara daha anlayışlı bir bakış açısı kazanıyorsunuz. Sonra doktorların da insan olduğu ve birçok sorun yaşadıklarını da akıllara getiriyor. Onların da hastalanabildiği, ailesiyle sorun yaşayabildiği hatta üzülebildiklerini de anımsatıyor.
En önemli noktalardan biri de onların sizin için çalıştıkları oluyor. Sizin ve sevdiklerinizin sağlığı için gece gündüz demeden çalıştıklarını aklınızda bulunduruyorsunuz. Hastalıkların klinik tablosunun bazen çok karmaşık olduğunu ve bu süreçte bulmaca çözer gibi parçaları birleştirmeye uğraştıklarını fark ediyorsunuz.
Hekim olmayı seçmek aslında çok çılgın bir tercih. Bu dizileri izlediğinizde bu gerçeği daha da iyi anlayacaksınız. Belki bu sayede sağlıkta şiddet oranları da azalabilir. Sonuç olarak televizyona her gün çıkan aynı kişilerden ibaret sanılan sağlık camiasının, aslında ne kadar büyük olduğu da hatırlanabilir.
Hekimlik mesleği, biraz Sherlock Holmes gibi olmak belki de… Hekimlik, iyi bir gözlem yeteneği istiyor. Sonra ipuçlarını toplamak, doğru şekilde birleştirmek ve sorunu çözmeyi gerektiriyor. Şüpheci olmak, eleştirel bakmak ve vazgeçmemeyi gerektiriyor. Hastayı iyileştirdiklerinde, hekimler de mutlu oluyor, hasta ve hasta yakınları da…
Gece gündüz demeden nöbet tutup, başka insanların sağlığına kavuşması için bu kadar zorlu bir mesleği ancak problem çözmeyi hayat amacı olarak görenler tercih edebilir. Tabii hayat boyu öğrenmeyi, araştırmayı ve bilimsel çalışmayı sevdiklerini de unutmamak gerek.
Sonu mutlu bitmesini istedikleri, gerçek hayat hikayelerine dokunmak isteyen insanların işi hekimlik. Başka türlü tercih etmesi gerçekten zor bir meslek…
Düşünsenize, üniversite sınavından yüksek puan alıyorsunuz. İstediğiniz her bölümü tercih edebiliyorsunuz ve siz gidip tıp seçiyorsunuz! Seçmekle kalmayıp, gece gündüz demeden kitapların arasında kaybolup, laboratuvarlarda zamanınızı geçirip hasta görmeye başlıyorsunuz. Sonra da hastaya doğru teşhis koymak için ipuçlarını kovalayıp duruyorsunuz.
Kimi zaman arkadaşlarınızdan kimi zaman ailenizden kimi zaman da hastalardan laf işitiyorsunuz. Askeri düzenle eğitim alıyorsunuz. Hasta insanları iyileştirmeyi kendinize meslek ediniyorsunuz. Zorlu bir şekilde, puzzle parçalarını birleştirmek için kafa yoruyorsunuz. Sonunda da Hekimoğlu’nun 4. bölümünde hasta yakının söylediği gibi, “Benim vergilerimle maaşını alıyorsun” diye cümleler işitebiliyorsunuz.
Hastanın klinik tablosunun ne kadar değişebileceğini de görüyorsunuz. Alkol almadığı halde karaciğerinde tümör olduğu ve kan kustuğu için kendini suçlayan hekimlerin, kendi geçmişlerine de yolculuk yapılıyor. Her vakada kendilerini ve geçmişlerindeki yaraları da kanatabiliyorlar.
Aslında bu dizilerin yayınlanması birçok anlamda faydalı oluyor. Bir defa doktorlarla empati kurabilme oranları artıyor. Doktorların sürekli hastanede, hasta baktığı gerçeğini hatırlatıyor. İnsanlara daha anlayışlı bir bakış açısı kazanıyorsunuz. Sonra doktorların da insan olduğu ve birçok sorun yaşadıklarını da akıllara getiriyor. Onların da hastalanabildiği, ailesiyle sorun yaşayabildiği hatta üzülebildiklerini de anımsatıyor.
En önemli noktalardan biri de onların sizin için çalıştıkları oluyor. Sizin ve sevdiklerinizin sağlığı için gece gündüz demeden çalıştıklarını aklınızda bulunduruyorsunuz. Hastalıkların klinik tablosunun bazen çok karmaşık olduğunu ve bu süreçte bulmaca çözer gibi parçaları birleştirmeye uğraştıklarını fark ediyorsunuz.
Hekim olmayı seçmek aslında çok çılgın bir tercih. Bu dizileri izlediğinizde bu gerçeği daha da iyi anlayacaksınız. Belki bu sayede sağlıkta şiddet oranları da azalabilir. Sonuç olarak televizyona her gün çıkan aynı kişilerden ibaret sanılan sağlık camiasının, aslında ne kadar büyük olduğu da hatırlanabilir.
Hekimlik mesleği, biraz Sherlock Holmes gibi olmak belki de… Hekimlik, iyi bir gözlem yeteneği istiyor. Sonra ipuçlarını toplamak, doğru şekilde birleştirmek ve sorunu çözmeyi gerektiriyor. Şüpheci olmak, eleştirel bakmak ve vazgeçmemeyi gerektiriyor. Hastayı iyileştirdiklerinde, hekimler de mutlu oluyor, hasta ve hasta yakınları da…
Gece gündüz demeden nöbet tutup, başka insanların sağlığına kavuşması için bu kadar zorlu bir mesleği ancak problem çözmeyi hayat amacı olarak görenler tercih edebilir. Tabii hayat boyu öğrenmeyi, araştırmayı ve bilimsel çalışmayı sevdiklerini de unutmamak gerek.
Sonu mutlu bitmesini istedikleri, gerçek hayat hikayelerine dokunmak isteyen insanların işi hekimlik. Başka türlü tercih etmesi gerçekten zor bir meslek…