

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası dönemsel enflasyon raporu, içerik ve sunumu ile “iyimserlik dozu yüksek” bir nota üzerinden şekilleniyor ve geleceği yönelik belirsizlikleri giderme bakımından yetersiz bulunuyor. İlk bakışta; senenin nerede ise yarılandığı güncel tarihte, yılsonu tahmin aralığının değişmesi bir yana, tam 10 puanlık geniş koridorun hala daraltıl(a)mamış olması dikkat çekiyor. Üstelik, Merkez’in kendisi tarafından açıklanan güncel sektörel enflasyon beklentileri, tüm kategorilerde (piyasa katılımcıları, reel sektör ve hanehalkı) “dokunulmayan” %29 sene sonu manşetinin üzerinde ortaya çıkıyor. TCMB’nin “kur geçişkenliği” ve “zirai don etkisi” kulvarlarındaki beklenti ile değerlendirmeleri, aşırı iyimser ve realiteden uzak olarak değerlendiriliyor. Rapor sunumunun hemen ardından devreye giren otuz milyar liralık imalatçı KOBİ destek paketinin; “seçici kredi” argümanının ardına saklanamayacak “sıkılaştırma zıttı” etkisinin, zorunlu karşılık (ZK) üzerinden yeni bir makroekonomik ihtiyati tedbir ile dengelenmeye çalışılması kafa karıştırıyor. KGF (Kredi Garanti Fonu) mekanizmasına yeniden işlerlik kazandırılması, önceki benzer yaşanmışlık ve sıkıntıları hatırlatıyor; etkin denetim-takip meselesi önem kazanıyor. Ayrıca, Morgan Stanley tarafından hemen paylaşılan; “ Haziran ayında faiz indirimi beklentisi” başlığı da, TCMB’nin parasal politikalarda sıkı duruştaki sebat ve kararlılığını tartışmaya açık duruma çekiyor. Keza, TCMB’nin “enflasyon stoku” dinamiklerini göz ardı ederek 2026 ve 2027 beklenti hedeflerini aynen korumuş bulunması, etkin beklenti yönetimi/belirsizliği giderme/ güvenilirliğini arttırma kulvarlarının tümü bakımından yetersiz bulunuyor. Parasal politikaların mutlaka diğer bacaklarla (mali politikalar ve yapısal reformlar) tamamlanması ve desteklenmesi zarureti bir kez daha ortaya çıkıyor.
Ticaret Savaşları cephesinde “90 günlük geçiş dönemi” formülüyle sağlandığı değerlendirilen görece istikrar, Trump’ın Avrupa Birliği’ne yönelik %50 tarife oranı açıklaması ile sarsılıyor. AB ile süregelen müzakerelerin gidişatından memnun olmadığını ifade eden Trump, bir kez daha, ani ve fevri kabul edilebilecek bir çıkışla; “zor, oyunu bozar!” formülünü devreye sokuyor. Üstelik, AB’nin; “kategorik olarak ABD düşmanlığı güttüğünü” ifade etmekten geri durmuyor. Uygulama tarihi olarak 1 Haziranı işaret eden Trump, Avrupalı şirketlerin ABD’ye büyük yatırım yapmaları durumunda kararı gözden geçireceğini not ederek, pazarlık kapısını da açık bırakıyor. ABD pazarına geçen yıl 600 milyar dolardan fazla dışsatıma karşın 370 milyar dolarlık dışalım gerçekleştiren AB’nin karşı tutum ve politikaları merakla bekleniliyor. İlgili gelişmelerin Gümrük Birliği üzerinden Türkiye için de ayrı ve ayrıcalıklı açılımları gündeme getireceğini öngörmek ve teyakkuza geçmek gerekiyor. Aynı kapsamda, Apple için “üretimi ABD’ye kaydırma işinde ilerleme sağlanmaması durumunda ek %25 vergi tatbiki” uyarısı da dikkatle not ediliyor. Ağırlıkla Trump’ın “kişisel insiyatifi” temelinde ve WTO (Dünya Ticaret Örgütü) gibi kurumlar ve kurumsal yaklaşımlar dışında gelişen bu dönem ticaret savaşları radarda kalmayı sürdürüyor.
Hal Yasası olarak bilinen 5957 sayılı “Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz, Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun” düzenlemesi tam onüç yıldır yürürlükte bulunuyor. Daha önce de değişikliklere konu olan yasanın, şimdi yeniden bir düzenlemeye tabi tutulması için harekete geçiliyor. Ticaret Bakanlığı tarafından görüşe açılan değişiklik metni ile başta gıda pahalılığı/enflasyonu olmak üzere pek çok konuda daha etkin çözümler sağlanması hedefleniliyor. Temel amaçlar arasında yer alan; “üretim-tüketim fiyat makasının daraltılması”; “üreticinin korunması” ve “gıda tedarik güvenliğinin arttırılması” benzeri, iyileştirilmeye açık hedefler yeniden terennüm ediliyor. Uygulamadaki pek çok yetki ve sorumluluğun, belediyelerden alınarak Ticaret bakanlığı uhdesine kaydırılması yönelimi dikkat çekiyor. Elbette, yasada değişiklik yaparak beklenen, başta “ucuzluk sağlama” olmak üzere, beklenen neticelere ulaşmak mümkün olmuyor. Üstelik, Hal Yasasının ilk çıkışında onüç yıl önce ıskalanan/ihmal edilen ve senkronize biçimde etki sağlayamayan “Market Yasası” bacağının eksik katkısını her daim hatırla(t)mak gerekiyor. Üreticiden doğrudan mal alma yetkisi verilen zincir marketler için yapılması gereken eş-zamanlı düzenlemelerde geride kalınmış olmasının kalıcı etkileri, bir kere daha, varlığını hissettiriyor. Ezcümle, senkronize ve bütüncül yaklaşım yokluğunda meseleleri; Hal Yasasında yeni yasal düzenlemeler üzerinden “hal” letme ihtimali düşük olarak değerlendiriliyor.
Harvard Üniversitesi’nin yabancı öğrenci kabul ve okutma yetkisinin, Trump yönetimi tarafından, bir anda iptal edilmesi şaşkınlık uyandırıyor. Tarihi, ABD resmi kuruluş yılından öncesine; 1630’ lara kadar uzanan Harvard, dünya çapında en değerli akademik kurumlar arasında yer alıyor. Öğrencilerinin dörtte birini aşan kesimi, 140 ülkeden gelen yedi bin yabancı öğrencinin oluşturduğu Harvard’da, ayrıca üç bin civarında ABD vatandaşı olmayan akademisyen-araştırmacı bulunuyor. Yetmiş senedir yabancı öğrenci kabul eden Harvard’ın prestijli spor takımlarındaki oyuncuların beşte birini de bu statüdeki talebeler oluşturuyor. Yaptığı yasal itiraz ile “yürütmeyi durdurma kararı” alan Harvard için henüz kesin çözüm ufukta gözükmüyor. Üniversitelere karşı sürdürdüğü “mücadele” bakımından sembol durumuna gelen Harvard’a karşı Trump’ın geri adım atacağına ihtimal verilmiyor. Ancak, Harvard üzerinden ABD’nin yüzlerce üniversitesi ve belki de diğer ülkelerde, “uluslararası öğrenci” kabul ve katılımı konusunda ne gibi açılımlar yaşanacağı sorusu akıllara takılıyor. Ani ve kestirilmesi güç gelişmelerin birbiri peşi sıra yaşandığı günümüz dünyasında, temel hak ve ortak zenginlik bakımından en ön planda yer alan “evrensel eğitim-öğretim imkan ile özgürlükleri” dahi dokunulmazlığını kaybetme riski taşıyor.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası dönemsel enflasyon raporu, içerik ve sunumu ile “iyimserlik dozu yüksek” bir nota üzerinden şekilleniyor ve geleceği yönelik belirsizlikleri giderme bakımından yetersiz bulunuyor. İlk bakışta; senenin nerede ise yarılandığı güncel tarihte, yılsonu tahmin aralığının değişmesi bir yana, tam 10 puanlık geniş koridorun hala daraltıl(a)mamış olması dikkat çekiyor. Üstelik, Merkez’in kendisi tarafından açıklanan güncel sektörel enflasyon beklentileri, tüm kategorilerde (piyasa katılımcıları, reel sektör ve hanehalkı) “dokunulmayan” %29 sene sonu manşetinin üzerinde ortaya çıkıyor. TCMB’nin “kur geçişkenliği” ve “zirai don etkisi” kulvarlarındaki beklenti ile değerlendirmeleri, aşırı iyimser ve realiteden uzak olarak değerlendiriliyor. Rapor sunumunun hemen ardından devreye giren otuz milyar liralık imalatçı KOBİ destek paketinin; “seçici kredi” argümanının ardına saklanamayacak “sıkılaştırma zıttı” etkisinin, zorunlu karşılık (ZK) üzerinden yeni bir makroekonomik ihtiyati tedbir ile dengelenmeye çalışılması kafa karıştırıyor. KGF (Kredi Garanti Fonu) mekanizmasına yeniden işlerlik kazandırılması, önceki benzer yaşanmışlık ve sıkıntıları hatırlatıyor; etkin denetim-takip meselesi önem kazanıyor. Ayrıca, Morgan Stanley tarafından hemen paylaşılan; “ Haziran ayında faiz indirimi beklentisi” başlığı da, TCMB’nin parasal politikalarda sıkı duruştaki sebat ve kararlılığını tartışmaya açık duruma çekiyor. Keza, TCMB’nin “enflasyon stoku” dinamiklerini göz ardı ederek 2026 ve 2027 beklenti hedeflerini aynen korumuş bulunması, etkin beklenti yönetimi/belirsizliği giderme/ güvenilirliğini arttırma kulvarlarının tümü bakımından yetersiz bulunuyor. Parasal politikaların mutlaka diğer bacaklarla (mali politikalar ve yapısal reformlar) tamamlanması ve desteklenmesi zarureti bir kez daha ortaya çıkıyor.
Ticaret Savaşları cephesinde “90 günlük geçiş dönemi” formülüyle sağlandığı değerlendirilen görece istikrar, Trump’ın Avrupa Birliği’ne yönelik %50 tarife oranı açıklaması ile sarsılıyor. AB ile süregelen müzakerelerin gidişatından memnun olmadığını ifade eden Trump, bir kez daha, ani ve fevri kabul edilebilecek bir çıkışla; “zor, oyunu bozar!” formülünü devreye sokuyor. Üstelik, AB’nin; “kategorik olarak ABD düşmanlığı güttüğünü” ifade etmekten geri durmuyor. Uygulama tarihi olarak 1 Haziranı işaret eden Trump, Avrupalı şirketlerin ABD’ye büyük yatırım yapmaları durumunda kararı gözden geçireceğini not ederek, pazarlık kapısını da açık bırakıyor. ABD pazarına geçen yıl 600 milyar dolardan fazla dışsatıma karşın 370 milyar dolarlık dışalım gerçekleştiren AB’nin karşı tutum ve politikaları merakla bekleniliyor. İlgili gelişmelerin Gümrük Birliği üzerinden Türkiye için de ayrı ve ayrıcalıklı açılımları gündeme getireceğini öngörmek ve teyakkuza geçmek gerekiyor. Aynı kapsamda, Apple için “üretimi ABD’ye kaydırma işinde ilerleme sağlanmaması durumunda ek %25 vergi tatbiki” uyarısı da dikkatle not ediliyor. Ağırlıkla Trump’ın “kişisel insiyatifi” temelinde ve WTO (Dünya Ticaret Örgütü) gibi kurumlar ve kurumsal yaklaşımlar dışında gelişen bu dönem ticaret savaşları radarda kalmayı sürdürüyor.
Hal Yasası olarak bilinen 5957 sayılı “Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz, Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun” düzenlemesi tam onüç yıldır yürürlükte bulunuyor. Daha önce de değişikliklere konu olan yasanın, şimdi yeniden bir düzenlemeye tabi tutulması için harekete geçiliyor. Ticaret Bakanlığı tarafından görüşe açılan değişiklik metni ile başta gıda pahalılığı/enflasyonu olmak üzere pek çok konuda daha etkin çözümler sağlanması hedefleniliyor. Temel amaçlar arasında yer alan; “üretim-tüketim fiyat makasının daraltılması”; “üreticinin korunması” ve “gıda tedarik güvenliğinin arttırılması” benzeri, iyileştirilmeye açık hedefler yeniden terennüm ediliyor. Uygulamadaki pek çok yetki ve sorumluluğun, belediyelerden alınarak Ticaret bakanlığı uhdesine kaydırılması yönelimi dikkat çekiyor. Elbette, yasada değişiklik yaparak beklenen, başta “ucuzluk sağlama” olmak üzere, beklenen neticelere ulaşmak mümkün olmuyor. Üstelik, Hal Yasasının ilk çıkışında onüç yıl önce ıskalanan/ihmal edilen ve senkronize biçimde etki sağlayamayan “Market Yasası” bacağının eksik katkısını her daim hatırla(t)mak gerekiyor. Üreticiden doğrudan mal alma yetkisi verilen zincir marketler için yapılması gereken eş-zamanlı düzenlemelerde geride kalınmış olmasının kalıcı etkileri, bir kere daha, varlığını hissettiriyor. Ezcümle, senkronize ve bütüncül yaklaşım yokluğunda meseleleri; Hal Yasasında yeni yasal düzenlemeler üzerinden “hal” letme ihtimali düşük olarak değerlendiriliyor.
Harvard Üniversitesi’nin yabancı öğrenci kabul ve okutma yetkisinin, Trump yönetimi tarafından, bir anda iptal edilmesi şaşkınlık uyandırıyor. Tarihi, ABD resmi kuruluş yılından öncesine; 1630’ lara kadar uzanan Harvard, dünya çapında en değerli akademik kurumlar arasında yer alıyor. Öğrencilerinin dörtte birini aşan kesimi, 140 ülkeden gelen yedi bin yabancı öğrencinin oluşturduğu Harvard’da, ayrıca üç bin civarında ABD vatandaşı olmayan akademisyen-araştırmacı bulunuyor. Yetmiş senedir yabancı öğrenci kabul eden Harvard’ın prestijli spor takımlarındaki oyuncuların beşte birini de bu statüdeki talebeler oluşturuyor. Yaptığı yasal itiraz ile “yürütmeyi durdurma kararı” alan Harvard için henüz kesin çözüm ufukta gözükmüyor. Üniversitelere karşı sürdürdüğü “mücadele” bakımından sembol durumuna gelen Harvard’a karşı Trump’ın geri adım atacağına ihtimal verilmiyor. Ancak, Harvard üzerinden ABD’nin yüzlerce üniversitesi ve belki de diğer ülkelerde, “uluslararası öğrenci” kabul ve katılımı konusunda ne gibi açılımlar yaşanacağı sorusu akıllara takılıyor. Ani ve kestirilmesi güç gelişmelerin birbiri peşi sıra yaşandığı günümüz dünyasında, temel hak ve ortak zenginlik bakımından en ön planda yer alan “evrensel eğitim-öğretim imkan ile özgürlükleri” dahi dokunulmazlığını kaybetme riski taşıyor.