

Finansal okuryazarlık; finansal bilgi sahibi olma/finansal tutum geliştirme/finansal davranış sergileme kulvarlarının tamamını kapsıyor. Temelde, bireylerin bütçe yapma, tasarruf, borçlanma, yatırım gibi çeşitli finansal birikim ve becerilere hakim olma durumu ifade ediliyor. Finansal okuryazarlığa sahip kişilerin daha etkin finansal karar verici profiline yakın duracağı ve aldatılma risklerine karşı daha donanımlı hale geleceği biliniyor. Günümüzün giderek karmaşıklaşan ve hızlı tempoda değişen çevresel dinamikleri de finans bilgi ve beceri setini daha kritik bir konuma taşıyor. İşte bu açıdan finansal eğitimin geniş kitlelere ustalıkla ulaştırılması ve süreklilik kazandırılması işinin ulusal öncelikler arasına dahil edilmesi gerekiyor. Ancak, Türkiye’de yaşanan yüksek enflasyon gerçeğinin, “bozucu etkisi” bu aşamada devreye giriyor:
Ekonomide var olan yüksek enflasyon etkisiyle ulusal paramız, yerine getirmesi beklenilen dört temel fonksiyon bakımından yetersiz bir performansa hapsediliyor. Bir başka deyişle, “değer saklama(muhafaza etme)” kulvarında zayıf; “hesap birimi” olma fonksiyonunda ise istikrarsız bir destek sunabiliyor. Keza, “gelecekteki ödemelerde standart teşkil etme” işlevini yerine getirme gücünden yoksun bulunuyor. Halen yerine getirdiği “mübadele(değişim) aracı olma” işlevinde ise, düşük kalmış banknot değerleri (en yükseği 200 TL.) yüzünden fonksiyon kaybı yaşatıyor. Bu koşullarda, vatandaşlar; farklı enstrumanlara yönelmek; “öğrenilmiş kalıp ve telakkiler içinde hareket etmek” durumunda kalıyor. Güncel bir TCMB (Merkez Bankası) değerlendirmesine bakılırsa, hanehalkının yastık altı altın birikiminin 310 milyar doları; döviz bazında ise 500 milyar doları aşıyor. İlaveten, konut varlıkları değeri olarak 700 milyar doları aşan bir tabela bulunduğu görülüyor. Fiziki altın ve konut gibi finansal olmayan/finans çerçevesinin dışında kalan varlıklara olan yönelimin, yüksek oranlı kayıtdışı ekonomi gerçeği ile birlikte değerlendirmek gerekiyor. “Sağlamcı” olduğu düşünülen finansal davranış kalıpları çerçevesinde hareket edilirken, aynı anda, buna karşıt bir yönelimle “kısa dönem karları” peşinde koşabilen yaygın bir finansal profil karşımıza çıkıyor. Bu durumda, sermaye piyasaları algı ve katılımında, potansiyel ile beklentilerin altında kalındığına şahit olunuyor. Nitekim, son dönemde sağlanan “çok hızlı” iştirakçi sayısı artışı ile özlenen “yeni yatırımcı” beklentisinden ziyade “al-satçı oyuncu” profilinin ağır bastığı görülüyor. Tutarlı olmayan ve finansal realitenin dışında kalan beklentilerle hareket edenler, “Türkiye, Sermaye Piyasalarından Yükselecektir!” hedefine katkı sağlama bir yana, köstek olucu bir role kendilerini mahkum ediyorlar. İşte, tam bu yüzden, sermaye piyasaları üzerinde yoğunlaşmış farkındalık ve donanım yaratıcı toplumsal faaliyetler ağırlık kazanıyor.
Zengin finansal okuryazarlık evren ve kapsamında pek çok boyut ile farklı başlıklar yer alıyor, ancak arka planda “kişisel bütçe” becerileri öne çıkıyor. “Ölçmezseniz; bilemezsiniz!” ifadesi uyarınca kayıt/bütçe becerileri yaygın olarak kazanılmadan sağlam bir finansal farkındalık düzeyine erişilemeyeceği değerlendiriliyor. Bu bakımdan, ilköğretim düzeyinden başlayarak, her kademe ve kapsamda, bütçe ve bütçeleme anlayış ile uygulamalarının vatandaşlara kazandırılması gerekiyor.
22 Mayıs Finansal Okuryazarlık Günü çerçevesinde, kişilerin; “bilinçli, donanımlı ve sorumlu yurttaş” profiline yaklaşması bakımından önemli katkı sağlanacağına şüphe bulunmuyor. Ancak, süregelen yüksek enflasyon handikapı aşılmadığı ve başta vergi düzenlenmeleri olmak üzere, yapısal reformlar gerçekleştirilmediği takdirde, kalıcı ve gerçekçi açılımların hep uzağına düşüleceği gerçeğini de unutmamak gerekiyor.
Finansal okuryazarlık; finansal bilgi sahibi olma/finansal tutum geliştirme/finansal davranış sergileme kulvarlarının tamamını kapsıyor. Temelde, bireylerin bütçe yapma, tasarruf, borçlanma, yatırım gibi çeşitli finansal birikim ve becerilere hakim olma durumu ifade ediliyor. Finansal okuryazarlığa sahip kişilerin daha etkin finansal karar verici profiline yakın duracağı ve aldatılma risklerine karşı daha donanımlı hale geleceği biliniyor. Günümüzün giderek karmaşıklaşan ve hızlı tempoda değişen çevresel dinamikleri de finans bilgi ve beceri setini daha kritik bir konuma taşıyor. İşte bu açıdan finansal eğitimin geniş kitlelere ustalıkla ulaştırılması ve süreklilik kazandırılması işinin ulusal öncelikler arasına dahil edilmesi gerekiyor. Ancak, Türkiye’de yaşanan yüksek enflasyon gerçeğinin, “bozucu etkisi” bu aşamada devreye giriyor:
Ekonomide var olan yüksek enflasyon etkisiyle ulusal paramız, yerine getirmesi beklenilen dört temel fonksiyon bakımından yetersiz bir performansa hapsediliyor. Bir başka deyişle, “değer saklama(muhafaza etme)” kulvarında zayıf; “hesap birimi” olma fonksiyonunda ise istikrarsız bir destek sunabiliyor. Keza, “gelecekteki ödemelerde standart teşkil etme” işlevini yerine getirme gücünden yoksun bulunuyor. Halen yerine getirdiği “mübadele(değişim) aracı olma” işlevinde ise, düşük kalmış banknot değerleri (en yükseği 200 TL.) yüzünden fonksiyon kaybı yaşatıyor. Bu koşullarda, vatandaşlar; farklı enstrumanlara yönelmek; “öğrenilmiş kalıp ve telakkiler içinde hareket etmek” durumunda kalıyor. Güncel bir TCMB (Merkez Bankası) değerlendirmesine bakılırsa, hanehalkının yastık altı altın birikiminin 310 milyar doları; döviz bazında ise 500 milyar doları aşıyor. İlaveten, konut varlıkları değeri olarak 700 milyar doları aşan bir tabela bulunduğu görülüyor. Fiziki altın ve konut gibi finansal olmayan/finans çerçevesinin dışında kalan varlıklara olan yönelimin, yüksek oranlı kayıtdışı ekonomi gerçeği ile birlikte değerlendirmek gerekiyor. “Sağlamcı” olduğu düşünülen finansal davranış kalıpları çerçevesinde hareket edilirken, aynı anda, buna karşıt bir yönelimle “kısa dönem karları” peşinde koşabilen yaygın bir finansal profil karşımıza çıkıyor. Bu durumda, sermaye piyasaları algı ve katılımında, potansiyel ile beklentilerin altında kalındığına şahit olunuyor. Nitekim, son dönemde sağlanan “çok hızlı” iştirakçi sayısı artışı ile özlenen “yeni yatırımcı” beklentisinden ziyade “al-satçı oyuncu” profilinin ağır bastığı görülüyor. Tutarlı olmayan ve finansal realitenin dışında kalan beklentilerle hareket edenler, “Türkiye, Sermaye Piyasalarından Yükselecektir!” hedefine katkı sağlama bir yana, köstek olucu bir role kendilerini mahkum ediyorlar. İşte, tam bu yüzden, sermaye piyasaları üzerinde yoğunlaşmış farkındalık ve donanım yaratıcı toplumsal faaliyetler ağırlık kazanıyor.
Zengin finansal okuryazarlık evren ve kapsamında pek çok boyut ile farklı başlıklar yer alıyor, ancak arka planda “kişisel bütçe” becerileri öne çıkıyor. “Ölçmezseniz; bilemezsiniz!” ifadesi uyarınca kayıt/bütçe becerileri yaygın olarak kazanılmadan sağlam bir finansal farkındalık düzeyine erişilemeyeceği değerlendiriliyor. Bu bakımdan, ilköğretim düzeyinden başlayarak, her kademe ve kapsamda, bütçe ve bütçeleme anlayış ile uygulamalarının vatandaşlara kazandırılması gerekiyor.
22 Mayıs Finansal Okuryazarlık Günü çerçevesinde, kişilerin; “bilinçli, donanımlı ve sorumlu yurttaş” profiline yaklaşması bakımından önemli katkı sağlanacağına şüphe bulunmuyor. Ancak, süregelen yüksek enflasyon handikapı aşılmadığı ve başta vergi düzenlenmeleri olmak üzere, yapısal reformlar gerçekleştirilmediği takdirde, kalıcı ve gerçekçi açılımların hep uzağına düşüleceği gerçeğini de unutmamak gerekiyor.