

Diğer benzerleri gibi, Anneler Günü de bir açıdan “ticari kimlik” taşıyor; ekonomik hareketlilik sağlamada önemli rol üstleniyor. TESK ’in (Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu) kıdemli Başkanı; “Anneler Günü’nün hem annelerimizi mutlu etmek, hem de esnafın yüzünü güldürmek için önemli bir fırsat olduğuna ve A’dan Z’ye 415 meslek dalında hareketlilik sağlayacağına” vurgu yapıyor. Ortaya çıkacak toplam satış cirosunun yüz milyar TL seviyesine ulaşması bekleniliyor. Keza, güncel bir araştırmaya (PRAGMA) göre tüketicilerin %96’sı bu özel gün için hediye almayı planlıyor ve ortalama hediye bütçesi 2500 TL tutarını ancak aşıyor. En çok hediye alınan kişi sıralamasında “kendi annemiz” birinci sırada yer alırken, “eşimiz”(%43) ve “kayınvalideler”(%18) klasmanı ortaya çıkıyor.
Hediye kategorileri açısından kıyafet (%55), parfüm/kozmetik (%37) ve küçük ev aletleri(%35) ön plana çıkarken, bu özel alışverişlerin yaklaşık %60 oranında e-ticaret mecralarından gerçekleştirileceği öngörülüyor. Öte yandan, annelere hediye olarak ev eşyası verilmesini uygun bulmayanların oranının sadece %3 düzeyinde kalması ve neredeyse herkesin ilgili alışverişte indirimli kampanyadan yararlanma arayışları dikkat çekiyor. Benzerlerinde görüldüğü üzere, Anneler Günü’nün, duygusal anlam ötesinde bir tüketim davranış/kalıp formuna devindiği düşünülüyor. Araştırma sorumlusu tarafından sarf edilen;” Anneler Günü, artık sadece bir sevgi ifadesi değil, aynı zamanda ekonomik sistemin işlemesini sağlayan ticarileşmiş bir ritüeldir!” ifadesinin altının çizilmesi gerekiyor.
Anne doğurganlık ve bereketi ile özdeşleşerek “Tabiat Ana” sıfatı ile anılan toprak, ekonomi bilimindeki dört tane klasik ana üretim faktörleri arasında yer alıyor. Tarımsal faaliyetler ile, hayatta kalma asgari faydasından başlayarak, en yüksek düzeyde katma ürün elde etme hedefine kadar her kademede sonuç elde edilebiliyor. Elbette, doğru ve etkin tarım politika ile uygulamaları üzerinden istenilen sonuçlara ulaşılabileceğini hiç unutmamak gerekiyor. Bu süreçte en önemli ve kritik adım ise, ” tarımda güncel ve gerçekçi bir durum tespiti üzerinden harekete geçmek” şeklinde ifade ediliyor.
“Nerede durduğunu; nelere sahip bulunduğunu ve nihayet, nelerin eksik olduğunu” bilmeden çıkılan yol ve çizilen haritalar istenilen sonuçları sağlamada yetersiz kalıyor. İşte bu sebeple, tam yirmiiki yıllık bir aradan sonra, tarımda güncel bir Genel Tarım Sayımı yapılması çabaları, önem kazanıyor. Cumhuriyet’in kuruluşundan sadece üç sene sonra, Atatürk tarafından 1927 yılında yaptırılan ilk tarım sayımının; ziraat alanındaki öncü atılımların temelini oluşturduğunu hatırlamak gerekiyor. Takibeden yıllarda; 1950, 1963, 1970, 1980, 1991 ve 2001’de olmak üzere tam yedi kez genel tarım sayımı yapıldığı görülüyor. Tarım Orman Bakanlığı ve TÜİK işbirliği çerçevesinde yürütülecek çalışmanın iki aşamalı olarak planlandığı; önce kayıtlarda yer almayan tarım arazilerinin belirlenmesi ve burada faaliyet gösteren işletme envanteri çıkarılması ve takiben sayım ile örnekleme yaklaşımlarının birlikte kullanımıyla sonuçlara ulaşılmasının öngörüldüğü bildiriliyor.
Tarım sayımları söz konusu olduğunda ortaya çıkan “saha çalışması ile ilgili zorluk ve özel koşullar” bakımından donanımlı olmak kritik önem taşıyor. Yaklaşık çeyrek asıra ulaşan bir “istatiksel boşluk-statistical gap” gerçeğinin, tasarım; planlama; uygulama ve analiz aşamalarının her birisi ve projenin tamamında dikkate alınması gerekiyor. Bu cümleden olmak üzere, yaşanan büyük deprem felaketi ve zirai don gibi faktörlerin “istatistik etkileri” dahil olmak üzere pek çok faktörün dikkatle işlenmesi zorunluluğu bulunuyor. Gelinen noktada, tarım ve gıda kulvar ile başlıklarının, eko-politik çerçevelerini aşan bir “ulusal varolma ve yükselme” platformuna çoktan taşındığını kabul ve gerekeni süratle yapma meselesinin karşımıza dikildiğini kabul etmek gerekiyor. Tıpkı annelerimiz gibi, tabiat ananın de yerini tutacak bir alternatifin bulunmadığı gerçeği, bu vesile ile bir kez daha hatırlanmış oluyor!.
Diğer benzerleri gibi, Anneler Günü de bir açıdan “ticari kimlik” taşıyor; ekonomik hareketlilik sağlamada önemli rol üstleniyor. TESK ’in (Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu) kıdemli Başkanı; “Anneler Günü’nün hem annelerimizi mutlu etmek, hem de esnafın yüzünü güldürmek için önemli bir fırsat olduğuna ve A’dan Z’ye 415 meslek dalında hareketlilik sağlayacağına” vurgu yapıyor. Ortaya çıkacak toplam satış cirosunun yüz milyar TL seviyesine ulaşması bekleniliyor. Keza, güncel bir araştırmaya (PRAGMA) göre tüketicilerin %96’sı bu özel gün için hediye almayı planlıyor ve ortalama hediye bütçesi 2500 TL tutarını ancak aşıyor. En çok hediye alınan kişi sıralamasında “kendi annemiz” birinci sırada yer alırken, “eşimiz”(%43) ve “kayınvalideler”(%18) klasmanı ortaya çıkıyor.
Hediye kategorileri açısından kıyafet (%55), parfüm/kozmetik (%37) ve küçük ev aletleri(%35) ön plana çıkarken, bu özel alışverişlerin yaklaşık %60 oranında e-ticaret mecralarından gerçekleştirileceği öngörülüyor. Öte yandan, annelere hediye olarak ev eşyası verilmesini uygun bulmayanların oranının sadece %3 düzeyinde kalması ve neredeyse herkesin ilgili alışverişte indirimli kampanyadan yararlanma arayışları dikkat çekiyor. Benzerlerinde görüldüğü üzere, Anneler Günü’nün, duygusal anlam ötesinde bir tüketim davranış/kalıp formuna devindiği düşünülüyor. Araştırma sorumlusu tarafından sarf edilen;” Anneler Günü, artık sadece bir sevgi ifadesi değil, aynı zamanda ekonomik sistemin işlemesini sağlayan ticarileşmiş bir ritüeldir!” ifadesinin altının çizilmesi gerekiyor.
Anne doğurganlık ve bereketi ile özdeşleşerek “Tabiat Ana” sıfatı ile anılan toprak, ekonomi bilimindeki dört tane klasik ana üretim faktörleri arasında yer alıyor. Tarımsal faaliyetler ile, hayatta kalma asgari faydasından başlayarak, en yüksek düzeyde katma ürün elde etme hedefine kadar her kademede sonuç elde edilebiliyor. Elbette, doğru ve etkin tarım politika ile uygulamaları üzerinden istenilen sonuçlara ulaşılabileceğini hiç unutmamak gerekiyor. Bu süreçte en önemli ve kritik adım ise, ” tarımda güncel ve gerçekçi bir durum tespiti üzerinden harekete geçmek” şeklinde ifade ediliyor.
“Nerede durduğunu; nelere sahip bulunduğunu ve nihayet, nelerin eksik olduğunu” bilmeden çıkılan yol ve çizilen haritalar istenilen sonuçları sağlamada yetersiz kalıyor. İşte bu sebeple, tam yirmiiki yıllık bir aradan sonra, tarımda güncel bir Genel Tarım Sayımı yapılması çabaları, önem kazanıyor. Cumhuriyet’in kuruluşundan sadece üç sene sonra, Atatürk tarafından 1927 yılında yaptırılan ilk tarım sayımının; ziraat alanındaki öncü atılımların temelini oluşturduğunu hatırlamak gerekiyor. Takibeden yıllarda; 1950, 1963, 1970, 1980, 1991 ve 2001’de olmak üzere tam yedi kez genel tarım sayımı yapıldığı görülüyor. Tarım Orman Bakanlığı ve TÜİK işbirliği çerçevesinde yürütülecek çalışmanın iki aşamalı olarak planlandığı; önce kayıtlarda yer almayan tarım arazilerinin belirlenmesi ve burada faaliyet gösteren işletme envanteri çıkarılması ve takiben sayım ile örnekleme yaklaşımlarının birlikte kullanımıyla sonuçlara ulaşılmasının öngörüldüğü bildiriliyor.
Tarım sayımları söz konusu olduğunda ortaya çıkan “saha çalışması ile ilgili zorluk ve özel koşullar” bakımından donanımlı olmak kritik önem taşıyor. Yaklaşık çeyrek asıra ulaşan bir “istatiksel boşluk-statistical gap” gerçeğinin, tasarım; planlama; uygulama ve analiz aşamalarının her birisi ve projenin tamamında dikkate alınması gerekiyor. Bu cümleden olmak üzere, yaşanan büyük deprem felaketi ve zirai don gibi faktörlerin “istatistik etkileri” dahil olmak üzere pek çok faktörün dikkatle işlenmesi zorunluluğu bulunuyor. Gelinen noktada, tarım ve gıda kulvar ile başlıklarının, eko-politik çerçevelerini aşan bir “ulusal varolma ve yükselme” platformuna çoktan taşındığını kabul ve gerekeni süratle yapma meselesinin karşımıza dikildiğini kabul etmek gerekiyor. Tıpkı annelerimiz gibi, tabiat ananın de yerini tutacak bir alternatifin bulunmadığı gerçeği, bu vesile ile bir kez daha hatırlanmış oluyor!.