

Enflasyon seyrini öngörmeye yönelik Merkez Bankası Piyasa Katılımcıları Anketi, Eylül güncelinde, tüm vadelerde beklentilerin arttığı; yılsonu için tahmin seviyesinin %67.22’ ye ulaştığı görülüyor. Keza, TÜİK tarafından henüz açıklanan Ağustos ayı Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi; %76.35’ lik manşeti ile ağırlıklı Gıda tarafında maliyet katılığının, bolluk-bereket aylarında bile kırılamadığına işaret ediyor. Bu noktada, “Talep tarafındaki sıkılaştırma yoluyla Tüketim/Enflasyonu aşağıya çekme hakim yaklaşımı” nın gözden geçirilmesi doğru olacaktır. Zira, Arz yönlü yaklaşım ve müdahalelerin perdelenmesi ve önünün kesilmesi ile birlikte, “enflasyonla tek bacak üzerinden mücadele” riskinin, her zamankinden daha vahim duruma gelebileceği değerlendirilmektedir.
Koridor Savaşları deyimiyle nitelendirilen yeni bir küresel eko-politik sürece geçildiği görülüyor. Henüz tamamlanan G20 Liderler Zirvesinde açıklanan IMEC (Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru) projesinin; Çin tarafından 2013 yılında başlatılan BRI (Kuşak ve Yol Girişimi) benzer hamlesine karşı alternatif olarak geliştirildiğine şüphe yoktur. Hemen yakın gelecekte gene aynı yapılanma bazında oluşturulacak ve gene Çin’ i dengeleyici bir “Trans-Afrika Koridoru” nun da gündeme getirilmesi beklenmelidir.
On dokuzuncu Orta Vadeli Program üzerindeki tartışma ile değerlendirmeler gündemde kalmaya devam ediyor. Daha işin başında işaret ettiğimiz “takdim/tehir sendromu” nun; tahmin parametreleri bakımından tartışılan ve/veya tartışma zemini oluşturamayan etkileri, her geçen gün daha açık biçimde ortaya çıkıyor. Kalkınma Planı-Orta Vadeli Program-Yıllık Program hiyerarşisi dizgesinde yol almanın ne kadar önemli olduğu görülüyor. İlaveten, konjonktüre bağlı olarak, kısa dönemli “İstikrar Paketi” ekonomik aracına da işlerlik kazandırılabileceği bilinmelidir.
Greenwashing kavramı, dilimizde “Yeşil Aklama/Yıkama) karşılığı ile kazandırılmış olup, “çevre dostu kurumsal faaliyet yürütücüsü ve yeşil ürün sunucusu” olma hassasiyetinin kötüye kullanılması ve bir yerde göz boyama olarak anlam ifade ediyor. Bir yönüyle “karbon vergisi” mekanizmasının dahi istismar edildiği izleniyor; “ kirletip, cezasını/bedelini ödeme! “ ucuz kurnazlığı artık dikkatlerden kaçmıyor. Üstelik, hem son BM Dünya Çevre Zirvesi (COP 27), hem de, Afrika Zirvelerinde destek sağlayan firmaların (başta fosil-yakıt devleri) bu neviden faaliyetleri de yoğun eleştirilere konu ediliyor. Ülkemiz bakımından da, yakından takip ve farkındalığın yükseltilmesi önem kazanmaktadır.
Üçüz Açık kavramı, bizim gibi ekonomiler bakımından daha önemli ve gerçekçi değerlendirmelerin önünü açacak perspektifleri kazandırabilir: Daha çok bilinen İkiz Açık (Cari Açık / Bütçe Açığı) Hipotezi genişletilerek Tasarruf-Yatırım Açığı ilavesiyle daha fonksiyonel bir ekonomik kerteriz/çıpa elde edilmesi mümkündür. Ancak, ülke ekonomisinin özellikli yapılanma ve karakteristikleri de hesaba katılmalıdır. Örneğin, artan ithalattan sağlanan ithalat vergilerinin; bütçe dengesine pozitif katkısı ıskalanamaz! Gene, altın ithalatının takip ve sınıflandırmasının; “yastık-altı” mantığı çerçevesinde Tasarruf-Yatırım kalemi altında yapılması daha gerçekçi olacaktır.
Ne Eğitimde; Ne İşte Genç Nüfus (NENİ), ekonomiler için önemli bir kulvarı; yakından izlenmesi gereken bir göstergeyi ifade ediyor. Bu cephede, TÜİK tarafından yayınlanan güncel istihdam rakamları ve bir OECD eğitim değerlendirme raporuna göre, 15-24 yaş arasındaki dört gencimizden birisinin, ne eğitimine devam ettiği; ne de istihdama katıldığı görülüyor. Üstelik, gençlerde açıklanan dar tanımlı işsizlik oranı 18.3 düzeyine ulaşmış iken, aynı veriler temelinde hesaplandığında, geniş tanımlı işsizlik oranında iki katlık bir arayla % 38,7 tavan rakamı elde ediliyor. O halde, bu toplum kesimine yönelik özellikli politikaların geliştirilmesi işi, aciliyet bakımından ağırlık kazanmayı sürdürüyor.
Denge kavramı, her daim ekonomi kuram ve uygulamalarında öne çıkan; yaygınlıkla kullanılan bir kuram/yaklaşım olagelmiştir. İlk yüz gününü henüz tamamlayan yeni ekonomi yönetimi tarafından da sıklıkla ifade edilen bir ana yapı; Mali Politikalar-Parasal Politikalar-Yapısal Reformlar üçlü sacayağıdır. Ekonomide Sürdürülebilir Dengenin sağlanması ve korunması bakımından üç bacağın da, gene ve öncelikle, dengeli kuvvetlendirilmesi şarttır. Burada, Yapısal Reformlar bacağının geliştirilmesi; içinin somut olarak doldurulması; etkin iletişim ekseni üzerinde paylaşılması ve sadece “vergi reformu” tekiline indirgenmemesi kritik önem taşımaktadır.
Enflasyonda ulaşılan ve yukarı yönlü seyri henüz kırılamayan yüksek oranların, sıkıntı ve problemleri tetikleyen ve/veya ortaya çıkaran KÖK SEBEP olduğu gerçeği, asla gözden uzak tutulmamalıdır. Enflasyonun perdeleyici ve çarpıtıcı etkileri bertaraf edilmeden, kök problem çözülmeden kalıcı ve yaygın çözüm elde etmek mümkün değildir. Yüksek enflasyon ile geçen her gün, sosyo-ekonomik yapıda kalıcı bozulma riskini arttırıcı etkisini daha katmerli bir problem haline getirmektedir.
Merkez Bankalarının, dünyanın her yerinde, tek-haneli enflasyon oranlarında bile ortaya çıkan bozulma/istikrarsızlık ile mücadele uğraşlarının arka planını oluşturan mantık ortaktır. Ancak, temel amaç ve anlayış birliği, iş; araç ve metot kısmına geldiğinde, farklılaşmaktadır. Şu veya bu suretle; ama temelde, “faiz enstrümanı” üzerinden yürütülen politikaların sonuçları, sadece ilgili merkez bankaları bakımından değil ve fakat, ülkelerin selamet ile gidişatları bakımından belirleyici olacaktır.
Enflasyon seyrini öngörmeye yönelik Merkez Bankası Piyasa Katılımcıları Anketi, Eylül güncelinde, tüm vadelerde beklentilerin arttığı; yılsonu için tahmin seviyesinin %67.22’ ye ulaştığı görülüyor. Keza, TÜİK tarafından henüz açıklanan Ağustos ayı Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi; %76.35’ lik manşeti ile ağırlıklı Gıda tarafında maliyet katılığının, bolluk-bereket aylarında bile kırılamadığına işaret ediyor. Bu noktada, “Talep tarafındaki sıkılaştırma yoluyla Tüketim/Enflasyonu aşağıya çekme hakim yaklaşımı” nın gözden geçirilmesi doğru olacaktır. Zira, Arz yönlü yaklaşım ve müdahalelerin perdelenmesi ve önünün kesilmesi ile birlikte, “enflasyonla tek bacak üzerinden mücadele” riskinin, her zamankinden daha vahim duruma gelebileceği değerlendirilmektedir.
Koridor Savaşları deyimiyle nitelendirilen yeni bir küresel eko-politik sürece geçildiği görülüyor. Henüz tamamlanan G20 Liderler Zirvesinde açıklanan IMEC (Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru) projesinin; Çin tarafından 2013 yılında başlatılan BRI (Kuşak ve Yol Girişimi) benzer hamlesine karşı alternatif olarak geliştirildiğine şüphe yoktur. Hemen yakın gelecekte gene aynı yapılanma bazında oluşturulacak ve gene Çin’ i dengeleyici bir “Trans-Afrika Koridoru” nun da gündeme getirilmesi beklenmelidir.
On dokuzuncu Orta Vadeli Program üzerindeki tartışma ile değerlendirmeler gündemde kalmaya devam ediyor. Daha işin başında işaret ettiğimiz “takdim/tehir sendromu” nun; tahmin parametreleri bakımından tartışılan ve/veya tartışma zemini oluşturamayan etkileri, her geçen gün daha açık biçimde ortaya çıkıyor. Kalkınma Planı-Orta Vadeli Program-Yıllık Program hiyerarşisi dizgesinde yol almanın ne kadar önemli olduğu görülüyor. İlaveten, konjonktüre bağlı olarak, kısa dönemli “İstikrar Paketi” ekonomik aracına da işlerlik kazandırılabileceği bilinmelidir.
Greenwashing kavramı, dilimizde “Yeşil Aklama/Yıkama) karşılığı ile kazandırılmış olup, “çevre dostu kurumsal faaliyet yürütücüsü ve yeşil ürün sunucusu” olma hassasiyetinin kötüye kullanılması ve bir yerde göz boyama olarak anlam ifade ediyor. Bir yönüyle “karbon vergisi” mekanizmasının dahi istismar edildiği izleniyor; “ kirletip, cezasını/bedelini ödeme! “ ucuz kurnazlığı artık dikkatlerden kaçmıyor. Üstelik, hem son BM Dünya Çevre Zirvesi (COP 27), hem de, Afrika Zirvelerinde destek sağlayan firmaların (başta fosil-yakıt devleri) bu neviden faaliyetleri de yoğun eleştirilere konu ediliyor. Ülkemiz bakımından da, yakından takip ve farkındalığın yükseltilmesi önem kazanmaktadır.
Üçüz Açık kavramı, bizim gibi ekonomiler bakımından daha önemli ve gerçekçi değerlendirmelerin önünü açacak perspektifleri kazandırabilir: Daha çok bilinen İkiz Açık (Cari Açık / Bütçe Açığı) Hipotezi genişletilerek Tasarruf-Yatırım Açığı ilavesiyle daha fonksiyonel bir ekonomik kerteriz/çıpa elde edilmesi mümkündür. Ancak, ülke ekonomisinin özellikli yapılanma ve karakteristikleri de hesaba katılmalıdır. Örneğin, artan ithalattan sağlanan ithalat vergilerinin; bütçe dengesine pozitif katkısı ıskalanamaz! Gene, altın ithalatının takip ve sınıflandırmasının; “yastık-altı” mantığı çerçevesinde Tasarruf-Yatırım kalemi altında yapılması daha gerçekçi olacaktır.
Ne Eğitimde; Ne İşte Genç Nüfus (NENİ), ekonomiler için önemli bir kulvarı; yakından izlenmesi gereken bir göstergeyi ifade ediyor. Bu cephede, TÜİK tarafından yayınlanan güncel istihdam rakamları ve bir OECD eğitim değerlendirme raporuna göre, 15-24 yaş arasındaki dört gencimizden birisinin, ne eğitimine devam ettiği; ne de istihdama katıldığı görülüyor. Üstelik, gençlerde açıklanan dar tanımlı işsizlik oranı 18.3 düzeyine ulaşmış iken, aynı veriler temelinde hesaplandığında, geniş tanımlı işsizlik oranında iki katlık bir arayla % 38,7 tavan rakamı elde ediliyor. O halde, bu toplum kesimine yönelik özellikli politikaların geliştirilmesi işi, aciliyet bakımından ağırlık kazanmayı sürdürüyor.
Denge kavramı, her daim ekonomi kuram ve uygulamalarında öne çıkan; yaygınlıkla kullanılan bir kuram/yaklaşım olagelmiştir. İlk yüz gününü henüz tamamlayan yeni ekonomi yönetimi tarafından da sıklıkla ifade edilen bir ana yapı; Mali Politikalar-Parasal Politikalar-Yapısal Reformlar üçlü sacayağıdır. Ekonomide Sürdürülebilir Dengenin sağlanması ve korunması bakımından üç bacağın da, gene ve öncelikle, dengeli kuvvetlendirilmesi şarttır. Burada, Yapısal Reformlar bacağının geliştirilmesi; içinin somut olarak doldurulması; etkin iletişim ekseni üzerinde paylaşılması ve sadece “vergi reformu” tekiline indirgenmemesi kritik önem taşımaktadır.
Enflasyonda ulaşılan ve yukarı yönlü seyri henüz kırılamayan yüksek oranların, sıkıntı ve problemleri tetikleyen ve/veya ortaya çıkaran KÖK SEBEP olduğu gerçeği, asla gözden uzak tutulmamalıdır. Enflasyonun perdeleyici ve çarpıtıcı etkileri bertaraf edilmeden, kök problem çözülmeden kalıcı ve yaygın çözüm elde etmek mümkün değildir. Yüksek enflasyon ile geçen her gün, sosyo-ekonomik yapıda kalıcı bozulma riskini arttırıcı etkisini daha katmerli bir problem haline getirmektedir.
Merkez Bankalarının, dünyanın her yerinde, tek-haneli enflasyon oranlarında bile ortaya çıkan bozulma/istikrarsızlık ile mücadele uğraşlarının arka planını oluşturan mantık ortaktır. Ancak, temel amaç ve anlayış birliği, iş; araç ve metot kısmına geldiğinde, farklılaşmaktadır. Şu veya bu suretle; ama temelde, “faiz enstrümanı” üzerinden yürütülen politikaların sonuçları, sadece ilgili merkez bankaları bakımından değil ve fakat, ülkelerin selamet ile gidişatları bakımından belirleyici olacaktır.