

2025 yılı için ortaya konulan öngörüler arasında “jeo-politik gelişmelerin; eko-politik dinamikleri şekillendireceği” ifadesinin yer aldığını hatırlamak gerekiyor. Nitekim, ağırlıkla Trump’ın ikinci dönem başkanlığından kaynaklanan konjonktür şimdiye kadar bu tespiti haklı çıkarmakla kalmıyor, belirsizlik ve bekleyişlerle dolu bir limbo iklimi de tüm dünyaya yaşatıyor.
Ticaret tarifeleri üzerinden küresel ticaretin yapılandırılması meselesi; başlangıçta ortaya konulan “Doksan Günde Doksan Anlaşma!” gibi iddialı sloganlara rağmen iki arada-bir derede kalma henüz kıskacını aşamıyor. Küresel planda tüm ekonomik aktörler (tüketiciler dahil) bir bekleme/sürüncemede kalma seyrinin sonucunu bekliyor. Önceki yıllarda yaşanan ticaret eksenli Elektronik Çip Savaşının, bu kez, Mıknatıs-Nadir Metal Savaşı kimliği/etiketi kapsamına dönüşmesi beklentisi/limbosu da ortaya çıkmış bulunuyor.
Şimdi, Başkan’ın “bir günde sona erdirme” vaadine karşı Rusya-Ukrayna savaşının sürüp giden belirsizliğine ilaveten, İsrail-İran çatışmasındaki gelişmeler devreye girmiş oluyor. Bu zorlu zamanlarda, “güvenli liman” kimlik ve fonksiyonuna en yakın duran altın dahi, iki arada-bir derede kalmaktan kurtulamıyor; bırakınız telaffuz edilen beş bin dolar seviyelerine tırmanmayı, balistik füzeler havada uçarken, sürekli düzeltme hareketleriyle 3500 dolar tavanını aşamıyor.
Beklenti altı seyreden petrol fiyatları da, altmışlı seviyelerden yetmişli seviyelere çıkıyor, ancak üç haneli rakamlara çıkma bakımından limboda (beklemede) kalmayı sürdürüyor. Hem altın, hem de petrol fiyatları ile ilgili olarak; “baş döndüren hareket”; “tersine dönen rüzgar” veya “ piyasa beklemede” gibi manşetlerin sıklıkla görülmesine şaşırmamak gerekiyor!.
Küresel yatırım ve sermaye hareketleri bakımından gözlenen hacimsel azalma gerçeğinin ardında, artan riskler ve derinleşen belirsizlikler yatıyor. Yatırımcılar, açık yatırım davet ile taleplerine karşın, başta ticaret vergi ve düzenlemeleri olmak üzere gelişmeleri izliyor; bekle-gör (limbo) moduna geçmiş bulunuyorlar. Nitekim, IMF (Uluslararası Para Fonu) tarafından henüz açıklanan Avro Bölgesi Ekonomisi İzleme Raporunda; “artan jeo-politik riskler” faktörü öne çıkartılıyor.
Enflasyon kulvarında elde edilen başarılı sonuçlara karşın, büyümeye yönelik ortaya çıkan aşağı yönlü risklere önemle vurgu yapılıyor. Uluslararası yatırım çevresinde ortaya çıkan bu limbo esaslı konjonktürün, son Merkez Bankası rakamlarına göre uluslararası yatırım pozisyonu açığı 320 milyar dolara ulaşan Türkiye için ağırlığı ortada duruyor. Ticaret vergileri yükünü atlatmak için ABD’ye doğrudan üretim yatırımı davetini bizzat Trump’tan alan dünyanın en büyük şirketlerinin de “iki arada-bir derede kaldıkları” izleniyor.
Benzer bir durumun, para politikası kararlarını açıklayan en son iki merkez bankası olan FED ve TCMB için de geçerli olduğunu söylemek gerekiyor. Bekle-gör ve Limbo Ekonomisi koşul ile şartlarının ön plana çıktığı konjonktürde iki kurum da “pas geçmeyi” tercih ediyor. Başkan Trump tarafından atanan FED üyesi Christopher Waller’ın “ hemen Temmuz ayında faizlerin indirilebileceği” yönündeki (çoğunluktan ayrılan) ifadesi de dikkate değer bulunuyor.
Seksen yılı aşkın bir süredir hakim küresel sistemin, bizzat kurucusu ve koruyucusu ülkenin başkanı tarafından sarsıldığı; kurum ve gelenekleri ile silkelendiği bir konjonktürde, nereye ve hangi (yeni) sistem ve kurgulara gidildiği bakımından “iki arada-bir derede kalma durumu” devam ediyor..
2025 yılı için ortaya konulan öngörüler arasında “jeo-politik gelişmelerin; eko-politik dinamikleri şekillendireceği” ifadesinin yer aldığını hatırlamak gerekiyor. Nitekim, ağırlıkla Trump’ın ikinci dönem başkanlığından kaynaklanan konjonktür şimdiye kadar bu tespiti haklı çıkarmakla kalmıyor, belirsizlik ve bekleyişlerle dolu bir limbo iklimi de tüm dünyaya yaşatıyor.
Ticaret tarifeleri üzerinden küresel ticaretin yapılandırılması meselesi; başlangıçta ortaya konulan “Doksan Günde Doksan Anlaşma!” gibi iddialı sloganlara rağmen iki arada-bir derede kalma henüz kıskacını aşamıyor. Küresel planda tüm ekonomik aktörler (tüketiciler dahil) bir bekleme/sürüncemede kalma seyrinin sonucunu bekliyor. Önceki yıllarda yaşanan ticaret eksenli Elektronik Çip Savaşının, bu kez, Mıknatıs-Nadir Metal Savaşı kimliği/etiketi kapsamına dönüşmesi beklentisi/limbosu da ortaya çıkmış bulunuyor.
Şimdi, Başkan’ın “bir günde sona erdirme” vaadine karşı Rusya-Ukrayna savaşının sürüp giden belirsizliğine ilaveten, İsrail-İran çatışmasındaki gelişmeler devreye girmiş oluyor. Bu zorlu zamanlarda, “güvenli liman” kimlik ve fonksiyonuna en yakın duran altın dahi, iki arada-bir derede kalmaktan kurtulamıyor; bırakınız telaffuz edilen beş bin dolar seviyelerine tırmanmayı, balistik füzeler havada uçarken, sürekli düzeltme hareketleriyle 3500 dolar tavanını aşamıyor.
Beklenti altı seyreden petrol fiyatları da, altmışlı seviyelerden yetmişli seviyelere çıkıyor, ancak üç haneli rakamlara çıkma bakımından limboda (beklemede) kalmayı sürdürüyor. Hem altın, hem de petrol fiyatları ile ilgili olarak; “baş döndüren hareket”; “tersine dönen rüzgar” veya “ piyasa beklemede” gibi manşetlerin sıklıkla görülmesine şaşırmamak gerekiyor!.
Küresel yatırım ve sermaye hareketleri bakımından gözlenen hacimsel azalma gerçeğinin ardında, artan riskler ve derinleşen belirsizlikler yatıyor. Yatırımcılar, açık yatırım davet ile taleplerine karşın, başta ticaret vergi ve düzenlemeleri olmak üzere gelişmeleri izliyor; bekle-gör (limbo) moduna geçmiş bulunuyorlar. Nitekim, IMF (Uluslararası Para Fonu) tarafından henüz açıklanan Avro Bölgesi Ekonomisi İzleme Raporunda; “artan jeo-politik riskler” faktörü öne çıkartılıyor.
Enflasyon kulvarında elde edilen başarılı sonuçlara karşın, büyümeye yönelik ortaya çıkan aşağı yönlü risklere önemle vurgu yapılıyor. Uluslararası yatırım çevresinde ortaya çıkan bu limbo esaslı konjonktürün, son Merkez Bankası rakamlarına göre uluslararası yatırım pozisyonu açığı 320 milyar dolara ulaşan Türkiye için ağırlığı ortada duruyor. Ticaret vergileri yükünü atlatmak için ABD’ye doğrudan üretim yatırımı davetini bizzat Trump’tan alan dünyanın en büyük şirketlerinin de “iki arada-bir derede kaldıkları” izleniyor.
Benzer bir durumun, para politikası kararlarını açıklayan en son iki merkez bankası olan FED ve TCMB için de geçerli olduğunu söylemek gerekiyor. Bekle-gör ve Limbo Ekonomisi koşul ile şartlarının ön plana çıktığı konjonktürde iki kurum da “pas geçmeyi” tercih ediyor. Başkan Trump tarafından atanan FED üyesi Christopher Waller’ın “ hemen Temmuz ayında faizlerin indirilebileceği” yönündeki (çoğunluktan ayrılan) ifadesi de dikkate değer bulunuyor.
Seksen yılı aşkın bir süredir hakim küresel sistemin, bizzat kurucusu ve koruyucusu ülkenin başkanı tarafından sarsıldığı; kurum ve gelenekleri ile silkelendiği bir konjonktürde, nereye ve hangi (yeni) sistem ve kurgulara gidildiği bakımından “iki arada-bir derede kalma durumu” devam ediyor..