

Geçtiğimiz yıl itibarıyla Hindistan, İngiltere’yi geride bırakarak, dünyanın beşinci en büyük ekonomisi konumuna ulaştı. 3,3 trilyon dolarlık mevcut hacmi ve her onsekiz ayda öngörülen ilave bir trilyon dolarlık kazanım projeksiyonları çerçevesinde ülkenin, on yıldan az bir sürede, dünya üçüncülüğüne ulaşması bekleniliyor. “Trilyon dolarlık ekonomi” statüsüne ulaşması tam altmış yıl alan Hindistan’ın; büyük potansiyeli ve son dönemde yakaladığı ivme temelinde, ABD ve Çin ekonomileri ile birlikte “zirvedeki üçlü” ye dahil olacağı öngörülüyor. Nitekim, 2021 ve 2022 senelerini %8’ leri aşan bir büyüme performansı ile tamamlayan; 2023 yılı için de, “pozitif ayrışan grubun tepesinde kendisine yer verilen” dünyanın en kalabalık ikinci nüfusuna sahip bir ekonomiden söz ediyoruz.
Dünyadaki her altı kişiden birisini barındıran Hindistan’ ın geniş coğrafyasında, Hintçe ve İngilizcenin yanısıra resmen tanınmış 22 adet bölgesel lisanın bulunduğunu, ülkenin coğrafi genişlik bakımından yedinci; nüfus açısından ikinci sırada yer aldığını hatırlatarak devam edelim! Demografik hesaplara göre Hindistan, 2030 yılında birbuçuk milyar nüfuslu bir ülke durumuna gelecektir.
Eko-politik pencereden bakıldığında, A.B.D.-Atlantik Ekseni tarafından, Çin’ in “önünü kesmek için”, Hindistan kartının öne sürüldüğü görülüyor. Nitekim, alışılagelmiş “Çin-Pasifik Bölgesi” jeo-politik kavramı bile, “ Hint-Pasifik” terimi ile ikame edilmeye çalışılıyor. Bu noktada, Çin’ in; Tek Kuşak-Tek Yol Projesi’nde, Pakistan’ı her daim önceleyen tutumuna karşı bir manevra/cevap arka-planı bulunduğu gerçeğine ayrıca dikkati çekmeliyiz.
Kendisini; dünyanın bir numaralı “demokratik süper-gücü” etiketi ile tanımlamaya özen gösteren ülkenin, iktidarı elinde tutan Narendra Modi’ nin sürdürdüğü “Hindu ana eksenli” politika ve duruş temelinde artan eleştirilere konu edildiği izlenmektedir. Son dönemlerde başta Müslüman nüfusa yönelik artan saldırılar ve keskinleşen Hindu Vitra bağlantılı söylemlerin, ayırımcı etki ile kapsamları düşünüldüğünde, eko-politik iklim üzerinde olumsuz etki doğurdukları belirtilmektedir. Keza, son Davos Zirvesi’nde, Pakistan Dışişleri Bakanı; “geçmiş liderlere kıyasla, Modi ile diyalog yolunu daha kapalı ve ümitsiz gördüklerini” açıkça deklare etmiş bulunmaktadır! İki ülke arasında öteden beri varolan anlaşmazlık ve korkulan çatışma ortamının henüz bertaraf edilemediği anlaşılmaktadır.
Hızlı büyüme temposu içerisinde hava ile su kirliliği başta olmak üzere derin ve acil çevre sorunları başgösteren ülkede, sağlık hizmetlerine erişim bakımından büyük sıkıntı yaşanmakta; kırsal kesimde yaşayan onmilyonlarca insana ulaşılamamaktadır. İş sahibi olanların sadece onda biri kurumsal yapılanmalarda istihdam edilmekte olup, iş güvenliği-sosyal güvenceler alanında alınması gereken çok mesafe bulunduğu görülmektedir. Eğitim alanında büyük ölçekli ve derinlikli sorunlar yaşanılan ülkede, okuryazarlık oranının; % 80’ li düzeylerin üstüne taşınamadığı hesaplanmaktadır. Küresel ölçekte “fakirlik” kapsamında değerlendirilen nüfusun üçte biri Hindistan’ da yaşamakta olup, toplam nüfusunun %40’ı; “yoksulluk sınırı” küresel standartı’ nın altında kalmaktadır. Yolsuzluk olgusunun; tüm sektör ve kademelerde, hayatın her kesiminde yaygın hale gelip, adeta “rutinlik kazanmış” bulunduğuna dikkat çekilen haber, yorum ve araştırmalar da ayrıca dikkat çekmektedir.
Küresel ekonomik gelişmede ön plana çıkması ve anahtar rol üstlenmesi beklenilen Hindistan’ın; “büyük potansiyel-büyük problemler” ikilemini yönetme becerisi, sadece kendisinin değil ve fakat, dünyanın geleceğini tayin bakımından kritik önem kazanmaktadır.
Geçtiğimiz yıl itibarıyla Hindistan, İngiltere’yi geride bırakarak, dünyanın beşinci en büyük ekonomisi konumuna ulaştı. 3,3 trilyon dolarlık mevcut hacmi ve her onsekiz ayda öngörülen ilave bir trilyon dolarlık kazanım projeksiyonları çerçevesinde ülkenin, on yıldan az bir sürede, dünya üçüncülüğüne ulaşması bekleniliyor. “Trilyon dolarlık ekonomi” statüsüne ulaşması tam altmış yıl alan Hindistan’ın; büyük potansiyeli ve son dönemde yakaladığı ivme temelinde, ABD ve Çin ekonomileri ile birlikte “zirvedeki üçlü” ye dahil olacağı öngörülüyor. Nitekim, 2021 ve 2022 senelerini %8’ leri aşan bir büyüme performansı ile tamamlayan; 2023 yılı için de, “pozitif ayrışan grubun tepesinde kendisine yer verilen” dünyanın en kalabalık ikinci nüfusuna sahip bir ekonomiden söz ediyoruz.
Dünyadaki her altı kişiden birisini barındıran Hindistan’ ın geniş coğrafyasında, Hintçe ve İngilizcenin yanısıra resmen tanınmış 22 adet bölgesel lisanın bulunduğunu, ülkenin coğrafi genişlik bakımından yedinci; nüfus açısından ikinci sırada yer aldığını hatırlatarak devam edelim! Demografik hesaplara göre Hindistan, 2030 yılında birbuçuk milyar nüfuslu bir ülke durumuna gelecektir.
Eko-politik pencereden bakıldığında, A.B.D.-Atlantik Ekseni tarafından, Çin’ in “önünü kesmek için”, Hindistan kartının öne sürüldüğü görülüyor. Nitekim, alışılagelmiş “Çin-Pasifik Bölgesi” jeo-politik kavramı bile, “ Hint-Pasifik” terimi ile ikame edilmeye çalışılıyor. Bu noktada, Çin’ in; Tek Kuşak-Tek Yol Projesi’nde, Pakistan’ı her daim önceleyen tutumuna karşı bir manevra/cevap arka-planı bulunduğu gerçeğine ayrıca dikkati çekmeliyiz.
Kendisini; dünyanın bir numaralı “demokratik süper-gücü” etiketi ile tanımlamaya özen gösteren ülkenin, iktidarı elinde tutan Narendra Modi’ nin sürdürdüğü “Hindu ana eksenli” politika ve duruş temelinde artan eleştirilere konu edildiği izlenmektedir. Son dönemlerde başta Müslüman nüfusa yönelik artan saldırılar ve keskinleşen Hindu Vitra bağlantılı söylemlerin, ayırımcı etki ile kapsamları düşünüldüğünde, eko-politik iklim üzerinde olumsuz etki doğurdukları belirtilmektedir. Keza, son Davos Zirvesi’nde, Pakistan Dışişleri Bakanı; “geçmiş liderlere kıyasla, Modi ile diyalog yolunu daha kapalı ve ümitsiz gördüklerini” açıkça deklare etmiş bulunmaktadır! İki ülke arasında öteden beri varolan anlaşmazlık ve korkulan çatışma ortamının henüz bertaraf edilemediği anlaşılmaktadır.
Hızlı büyüme temposu içerisinde hava ile su kirliliği başta olmak üzere derin ve acil çevre sorunları başgösteren ülkede, sağlık hizmetlerine erişim bakımından büyük sıkıntı yaşanmakta; kırsal kesimde yaşayan onmilyonlarca insana ulaşılamamaktadır. İş sahibi olanların sadece onda biri kurumsal yapılanmalarda istihdam edilmekte olup, iş güvenliği-sosyal güvenceler alanında alınması gereken çok mesafe bulunduğu görülmektedir. Eğitim alanında büyük ölçekli ve derinlikli sorunlar yaşanılan ülkede, okuryazarlık oranının; % 80’ li düzeylerin üstüne taşınamadığı hesaplanmaktadır. Küresel ölçekte “fakirlik” kapsamında değerlendirilen nüfusun üçte biri Hindistan’ da yaşamakta olup, toplam nüfusunun %40’ı; “yoksulluk sınırı” küresel standartı’ nın altında kalmaktadır. Yolsuzluk olgusunun; tüm sektör ve kademelerde, hayatın her kesiminde yaygın hale gelip, adeta “rutinlik kazanmış” bulunduğuna dikkat çekilen haber, yorum ve araştırmalar da ayrıca dikkat çekmektedir.
Küresel ekonomik gelişmede ön plana çıkması ve anahtar rol üstlenmesi beklenilen Hindistan’ın; “büyük potansiyel-büyük problemler” ikilemini yönetme becerisi, sadece kendisinin değil ve fakat, dünyanın geleceğini tayin bakımından kritik önem kazanmaktadır.