

Ailemle İtalya’da yaşadığım için yazları İstanbul’a gelirdik.1966 yılında babamla birlikte Topkapı Müzesine gittik. Çıkışta babam “Cumhuriyet” gazetesinde bir arkadaşının çalıştığını ve beş, on dakika uğramamızı önerdi.
Ağustos ayıydı ve hava çok sıcaktı. Babamın arkadaşı ressam ve gazetede grafikerlik yapan Agop Arad’dı. Agop Arad doğrudan bana o dönem Lazio’da top koşturan Can Bartu’yu sordu. Bende “İki kez sakattı oynamadı ama siz Can Bartu’yu oynattınız, hatta not bile verdiniz” dedim. Agop Arad “Yapma yahu!” diyerek telefonu eline aldı ve sonradan Spor Servisi Müdürü olduğunu öğrendiğim Erdoğan Arıpınar’ı çağırdı.Anlattıklarımı onada iletti.
Erdoğan Arıpınar bana dönerek “Yanında vesikalık resmin var mı?” diye sordu.10 dakika sonra18 yaşımda elimde “Press” yazan kimlikle Cumhuriyet gazetesinin Roma Temsilcisi olmuştum. İlk haberim elbette Can Bartu ile ilgiliydi ve 6 Eylül 1966’da yayınlandı. Aslında Can Bartu’yu 13 yaşımda tanımıştım. Ara transferde Fiorentina’ya gelmişti. Sonra Venezia’da oynadı ve Lazio İtalya’daki sonra kulübü oldu.
Çok klas bir futbolcuydu. Ama canı isterse harikalar yaratırdı. Şık giyinirdi. Takım arkadaşları ile arasına mesafe koyardı. Bir gün bana basketbol oynamayı daha çok sevdiğini itiraf etmiş “Maalesef amatör kalamazdım” demişti.Lazio’da oynadığı dönemde maçını anlatan RAİ spikeri Nando Martelini’ye Can Bartu’yu sormuştum. “O futbolun şairidir. Sahaya çıkar ve şiirini ayaklarıyla yazar.” yanıtı vermişti.
Hemen hemen aynı dönemde Türkiye’ye döndük. Eski takımı Fenerbahçe’de forma giyecekti. Futbolu bıraktıktan sonra yollarımız Milliyet Gazetesi'nde kesişti. Değişik tarzda yorumlar yapıyordu. Arada deplasmana birlikte giderdik. Onun yüzünden gazeteciliği seçmemi bana anlattırır hoşuna giderdi. Kusuru vardı. Çok sigara içerdi.
Hatta bir İtalyan gazetesi Can Bartu’nun maçların devre aralarında soyunma odasında sigara içtiğini yazmıştı. Yalanlamamıştı. İtalyanca’da C harfi K okunduğundan ona “Kan” derlerdi. Umursamazdı. Çeşitli gazete ve TV kanaları için ikinci İtalya Temsilciliği dönemimde sık olmasa bile arada yurt dışında görüşür, hasret giderirdik. Oğlum Rehacan’ın adına takılır “O Can’ı benim için Reha’nın arkasına ekledin. Bilmez miyim” espirisi yapardı.
En son babamın cenazesine gelmiş orada görüşmüştük. O bir efsaneydi. O bir beyefendiydi yani tam bir “Sinyor” du. O bir yıldızdı. Ama en çok da dünya çapında klas bir futbolcuydu. Elveda bana 53 yıl önce gazeteciliğin kapılarını açtıran büyük kaptan. Mekanın cennet olsun, Işıklarda uyu.
Ailemle İtalya’da yaşadığım için yazları İstanbul’a gelirdik.1966 yılında babamla birlikte Topkapı Müzesine gittik. Çıkışta babam “Cumhuriyet” gazetesinde bir arkadaşının çalıştığını ve beş, on dakika uğramamızı önerdi.
Ağustos ayıydı ve hava çok sıcaktı. Babamın arkadaşı ressam ve gazetede grafikerlik yapan Agop Arad’dı. Agop Arad doğrudan bana o dönem Lazio’da top koşturan Can Bartu’yu sordu. Bende “İki kez sakattı oynamadı ama siz Can Bartu’yu oynattınız, hatta not bile verdiniz” dedim. Agop Arad “Yapma yahu!” diyerek telefonu eline aldı ve sonradan Spor Servisi Müdürü olduğunu öğrendiğim Erdoğan Arıpınar’ı çağırdı.Anlattıklarımı onada iletti.
Erdoğan Arıpınar bana dönerek “Yanında vesikalık resmin var mı?” diye sordu.10 dakika sonra18 yaşımda elimde “Press” yazan kimlikle Cumhuriyet gazetesinin Roma Temsilcisi olmuştum. İlk haberim elbette Can Bartu ile ilgiliydi ve 6 Eylül 1966’da yayınlandı. Aslında Can Bartu’yu 13 yaşımda tanımıştım. Ara transferde Fiorentina’ya gelmişti. Sonra Venezia’da oynadı ve Lazio İtalya’daki sonra kulübü oldu.
Çok klas bir futbolcuydu. Ama canı isterse harikalar yaratırdı. Şık giyinirdi. Takım arkadaşları ile arasına mesafe koyardı. Bir gün bana basketbol oynamayı daha çok sevdiğini itiraf etmiş “Maalesef amatör kalamazdım” demişti.Lazio’da oynadığı dönemde maçını anlatan RAİ spikeri Nando Martelini’ye Can Bartu’yu sormuştum. “O futbolun şairidir. Sahaya çıkar ve şiirini ayaklarıyla yazar.” yanıtı vermişti.
Hemen hemen aynı dönemde Türkiye’ye döndük. Eski takımı Fenerbahçe’de forma giyecekti. Futbolu bıraktıktan sonra yollarımız Milliyet Gazetesi'nde kesişti. Değişik tarzda yorumlar yapıyordu. Arada deplasmana birlikte giderdik. Onun yüzünden gazeteciliği seçmemi bana anlattırır hoşuna giderdi. Kusuru vardı. Çok sigara içerdi.
Hatta bir İtalyan gazetesi Can Bartu’nun maçların devre aralarında soyunma odasında sigara içtiğini yazmıştı. Yalanlamamıştı. İtalyanca’da C harfi K okunduğundan ona “Kan” derlerdi. Umursamazdı. Çeşitli gazete ve TV kanaları için ikinci İtalya Temsilciliği dönemimde sık olmasa bile arada yurt dışında görüşür, hasret giderirdik. Oğlum Rehacan’ın adına takılır “O Can’ı benim için Reha’nın arkasına ekledin. Bilmez miyim” espirisi yapardı.
En son babamın cenazesine gelmiş orada görüşmüştük. O bir efsaneydi. O bir beyefendiydi yani tam bir “Sinyor” du. O bir yıldızdı. Ama en çok da dünya çapında klas bir futbolcuydu. Elveda bana 53 yıl önce gazeteciliğin kapılarını açtıran büyük kaptan. Mekanın cennet olsun, Işıklarda uyu.