Teknoloji Mahremiyet Unsurunu Öldürüyor mu?
İnternetin erişilebilir ve herkes tarafından kullanılabilir olmasıyla başlayan dijital çağ, bize bambaşka alışkanlıklar kazandırdı. Bu süreçte gelişen sosyal medya mecraları ise yaşam tarzımızı çok ciddi bir şekilde değiştirdi. Bugün önceden "ayıp" olarak değerlendirilebilecek özel yaşam paylaşımı artık çok normal bir durum olarak görülüyor. Artık herkes kendi çapında YouTuber ya da influencer olarak sosyal medya üzerinden kitlelere ulaşabiliyor. Aslında bu durumu tehlike olarak tanımlamıyoruz. Ama üzerine düşünmemiz gerekiyor. Çünkü sosyal medya üzerinden bize ulaşan her bir birey aslında hayatımıza dokunuyor ya da yaşama bakış açımızı etkiliyor.Aynı durum bizim masumca yaptığımız günlük paylaşımlar için de geçerli.
Özelimizi ifşa ediyor ve tüm bilgileri online ortama aktarıyoruz. Paylaşımlarımızda belirttiğimiz konum bilgileri, bizi data havuzunda bir nokta olarak işaretliyor ve artık fiziksel olarak takip edilebilecek bir ögeye dönüşüyoruz. Öyle ki güvenlik analistleri bunu bir risk olarak görüp askerlerin yaptıkları konum bildirimlerinin ileride sıkıntılara sebep olabileceğini düşünüyor.
Günlük hayatta ise bu veri ağı ile bizi takibe alan teknoloji, elde ettiği bilgilerle bize küçük yönlendirmeler yapmaya başlıyor. Örneğin, o gün önünden geçtiğimiz mağazaların reklamlarıyla çok daha sık karşılaşmaya başlıyoruz. Yani aslında bir yerde özgür irade olarak tabir ettiğimiz unsuru fark etmeden yitirmeye başlıyoruz diyebiliriz.
Kişisel Bilgiler Gerçekten Korunuyor mu?
En büyük tartışmalardan biri de kişisel verilerin tehlike altında olup olmadığı. Elbette birçok firma güvende hissettirecek açıklamalar yapıyor. Ama aslında çoğu güvenlik duvarı, yeterli beceriye sahip kişiler tarafından aşılabiliyor. Daha geçtiğimiz senelerde yeni bir Facebook ve Twitter skandalı yaşadık. Bu kadar büyük bir sosyal medya devlerinin hesapları hacklenirken bizim kişisel bilgilerimizin güvende olduğunu nasıl söyleyebiliriz? Ki zaten yaşanan dolandırıcılık ve siber hırsızlık olaylarına baktığımızda teknolojiyi tamamen "güvenli" bir şekilde kullanmadığımızı görebiliyoruz.
Tüm bunların yanında, üye olduğumuz her bir platform bizi bir "veri" olarak gördüğü için sistemine kayıt olduğumuz andan itibaren onların takibine giriyor ve topladıkları datalardan biri haline geliyoruz. Yani bize ücretsiz hizmet sunan sağlayıcılara kişisel verilerimizle ödeme yapıyoruz gibi düşünülebilir. Ne demişler, "Ürün bedava ise ürün sizsiniz!"
Elbette tüm bunlar teknolojinin yaşama kattığı artıları silip süpürmüyor. Bugün belki de toplumsal bilinci ve bireysel fikir özgürlüğünü en çok destekleyen unsurlardan biri sosyal medya mecraları. Ama tüm bunlar her şeyin bir bedeli olduğu gerçeğini de değiştirmiyor. Yaşamı teknoloji ile donatırken bu hususları da göz ardı etmemek gerekiyor.
Sağlıkla ve Sevgiyle kalın,
3 KURALI LÜTFEN UNUTMAYIN! MASKE – MESAFE – TEMİZLİK
Teknoloji Mahremiyet Unsurunu Öldürüyor mu?
İnternetin erişilebilir ve herkes tarafından kullanılabilir olmasıyla başlayan dijital çağ, bize bambaşka alışkanlıklar kazandırdı. Bu süreçte gelişen sosyal medya mecraları ise yaşam tarzımızı çok ciddi bir şekilde değiştirdi. Bugün önceden "ayıp" olarak değerlendirilebilecek özel yaşam paylaşımı artık çok normal bir durum olarak görülüyor. Artık herkes kendi çapında YouTuber ya da influencer olarak sosyal medya üzerinden kitlelere ulaşabiliyor. Aslında bu durumu tehlike olarak tanımlamıyoruz. Ama üzerine düşünmemiz gerekiyor. Çünkü sosyal medya üzerinden bize ulaşan her bir birey aslında hayatımıza dokunuyor ya da yaşama bakış açımızı etkiliyor.Aynı durum bizim masumca yaptığımız günlük paylaşımlar için de geçerli.
Özelimizi ifşa ediyor ve tüm bilgileri online ortama aktarıyoruz. Paylaşımlarımızda belirttiğimiz konum bilgileri, bizi data havuzunda bir nokta olarak işaretliyor ve artık fiziksel olarak takip edilebilecek bir ögeye dönüşüyoruz. Öyle ki güvenlik analistleri bunu bir risk olarak görüp askerlerin yaptıkları konum bildirimlerinin ileride sıkıntılara sebep olabileceğini düşünüyor.
Günlük hayatta ise bu veri ağı ile bizi takibe alan teknoloji, elde ettiği bilgilerle bize küçük yönlendirmeler yapmaya başlıyor. Örneğin, o gün önünden geçtiğimiz mağazaların reklamlarıyla çok daha sık karşılaşmaya başlıyoruz. Yani aslında bir yerde özgür irade olarak tabir ettiğimiz unsuru fark etmeden yitirmeye başlıyoruz diyebiliriz.
Kişisel Bilgiler Gerçekten Korunuyor mu?
En büyük tartışmalardan biri de kişisel verilerin tehlike altında olup olmadığı. Elbette birçok firma güvende hissettirecek açıklamalar yapıyor. Ama aslında çoğu güvenlik duvarı, yeterli beceriye sahip kişiler tarafından aşılabiliyor. Daha geçtiğimiz senelerde yeni bir Facebook ve Twitter skandalı yaşadık. Bu kadar büyük bir sosyal medya devlerinin hesapları hacklenirken bizim kişisel bilgilerimizin güvende olduğunu nasıl söyleyebiliriz? Ki zaten yaşanan dolandırıcılık ve siber hırsızlık olaylarına baktığımızda teknolojiyi tamamen "güvenli" bir şekilde kullanmadığımızı görebiliyoruz.
Tüm bunların yanında, üye olduğumuz her bir platform bizi bir "veri" olarak gördüğü için sistemine kayıt olduğumuz andan itibaren onların takibine giriyor ve topladıkları datalardan biri haline geliyoruz. Yani bize ücretsiz hizmet sunan sağlayıcılara kişisel verilerimizle ödeme yapıyoruz gibi düşünülebilir. Ne demişler, "Ürün bedava ise ürün sizsiniz!"
Elbette tüm bunlar teknolojinin yaşama kattığı artıları silip süpürmüyor. Bugün belki de toplumsal bilinci ve bireysel fikir özgürlüğünü en çok destekleyen unsurlardan biri sosyal medya mecraları. Ama tüm bunlar her şeyin bir bedeli olduğu gerçeğini de değiştirmiyor. Yaşamı teknoloji ile donatırken bu hususları da göz ardı etmemek gerekiyor.
Sağlıkla ve Sevgiyle kalın,
3 KURALI LÜTFEN UNUTMAYIN! MASKE – MESAFE – TEMİZLİK