DMEXCO 2019 “Trust In You” sloganı çerçevesinde düzenlenmişti. Pazarlama, medya ve teknoloji şirketlerinin temsilcileri, şirketlerin tüketicilerle olan ilişkilerinde özellikle de dijital hizmetlerde güven kavramının artan önemine dikkat çektiler.
Dünyanın önde gelen medya ajansları ve reklam verenleri kişisel verilerin kullanımının pazarlama endüstrisini zorlayan konuların başında geldiğini, sahte haberlerle dolu bir dünyada şeffaflığın bir zorunluluk olduğunu vurguladılar.
Güven sadakat getiriyor
Konferans bölümünün açılış konuşmasını yapan dünyanın en önemli CRM (Müşteri İlişkleri Yönetimi) kuruluşlarından Salesforce’un Pazarlamadan Sorumlu Başkanı (CMO) Stephanie Buscemi bir “Güven Devrimi”nden söz etti. Buscemi, Dünya genelinde, yaşanan güven krizinin şirketleri ve markaları da etkilediğine dikkat çekti.
Salesforce Research’in bir araştırmasına göre tüketicilerin yüzde 92’si güvendikleri kurululuşların ürün ve hizmetlerini almayı sürüdürüyor. Yüzde 95’iyse güvendikleri bir markaya sadık olabileceklerini söylüyor.
Değişim için değer sistemi gerekiyor
Buscemi’ye göre, hayatın her alanında pek çok değişimin yaşandığı bir dünyada, şirketlerin müşterileriyle yakınlaşmak için öncelikle değer sistemine odaklanması gerekiyor. Müşteriler, iş ortakları ve çalışanlarıyla birlikte güvene dayalı bir sistem kuran şirketler başarılı olabiliyorlar. Bu gerçek ışığında çalışan Adidas ve BMW gibi ikonik markalar, iş dünyası için önemli örnekler oluşturuyorlar.
Sürdürülebilirlik sözü
Örneğin, Adidas sürdürülebilirlik ilkesini sadece faaliyet raporuna yazmakla kalmıyor. Değerlerini, şirket kültürünü yaptığı üretime ve iletişime de yanısıtıyor. Okyanuslardaki plastikle mücadele etmeye destek olan kuruluş ayakkabılarında okyanuslardan çıkarılan plastiği kullanıyor. Adidas, bu yaklaşımını 2024 yılında tüm ayakkabılarında sadece geri dönüştürülmüş plastik kullanma sözü vererek pekiştiriyor.
Stephanie Buscemi, “Şirketler konuşuyorlar, ancak bu sözleri eyleme dökmekte geri kalıyorlar. Artık, konuşmak değil, iş yapmak zamanı” diyerek, yöneticileri pozitif değişime katkıda bulunmaya çağırıyor.
Birlikte çalışma kültürü
Yirminci yüzyıldaki kıyasıya rekabet şirketleri birleştirmekten çok ayrıştırmaya neden oldu. Oysa, sorunların çözümü için el ele vermek gerekiyor. Buscemi, bu doğrultuda BMW’nin rekabet biçimine dikkat çekiyor.
Emniyetli otomobiller yaratarak insanların kendilerini daha da güvende hissetmeleri için, dijital teknolojilere büyük yatırım yapan kuruluş, geleceğe hazırlanmak için bunun da ötesine geçiyor. Ezeli rakibi Daimler Chrysler ile birlikte ortak çalışmalar yürütüyor. Yeni nesil tüketiciler için kısa dönemli kiralama modeli gibi pek çok alana birlikte bakıyorlar. “Otomasyonun geleceği nasıl oalcak? Ailelerin ne tür sürüş deneyimlerine ihtiyacı olacak?” benzeri sorulara yanıt arıyorlar.
Ürün ve hizmetler yetersiz
Tüketicilerin büyük bir hızla değiştiğine dikkat çeken Stephanie Buscemi, şirketlerin pazarlama çalışmalarında inovasyon, yaşam biçimi, tasarım ve moda gibi tüm alanlara bakmalarını tavsiye ediyor. Buscemi’nin verdiği bilgiye göre, müşterilerin yüzde 78’i, şirketlerden sanal ortamda ve gerçek hayatta yaptıklarının ve söyediklerinin tutarlı olmasını bekliyor. Bu yüzden, bir şirketin sadece ürün ve hizmetleriyle var olması giderek imkansızlaşıyor. Çalışanlarıyla, müşterileriyle ve toplumla şeffaf ve hakiki bir yaklaşımla ilişki kurmayan yapılar giderek yok oluyor.
İki önemli soru
Stephanie Buscemi, güvenilir bir marka yaratmak için pazarlama yöneticilerine öncelikle, “Şirketimin değerleri ne?” “Şirketimin yaptıkları bu değerlerle ne kadar uyumlu?” sorularını sormalarını öneriyor. Bu soruları ön plana almayan şirketlerin hayatının zor olacağının altını çiziyor.
Özetle…
21. Yüzyılın beşte birini geride bırakmış bir iş dünyası, geçmiş yüzyıldaki rekabet anlayışıyla ileri gidemeyeceğini anlamak zorunda. Pazarlama ekipleri, 7 gün 24 saat aralıksız bir biçimde içerik üreten milyarlarca insanın kendilerini izlediğini unutmamalılar.
Bu bağlamda, şirketler üretim modelleri pazarlama ve satış sistemleri, reklamları, sosyal mecradaki iletişimleri… kısacası 360 derece tüm var oluş biçimlerini yeniden gözden geçirmeliler. Değer sistemlerini yeniden tanımlamalılar.
DMEXCO 2019 “Trust In You” sloganı çerçevesinde düzenlenmişti. Pazarlama, medya ve teknoloji şirketlerinin temsilcileri, şirketlerin tüketicilerle olan ilişkilerinde özellikle de dijital hizmetlerde güven kavramının artan önemine dikkat çektiler.
Dünyanın önde gelen medya ajansları ve reklam verenleri kişisel verilerin kullanımının pazarlama endüstrisini zorlayan konuların başında geldiğini, sahte haberlerle dolu bir dünyada şeffaflığın bir zorunluluk olduğunu vurguladılar.
Güven sadakat getiriyor
Konferans bölümünün açılış konuşmasını yapan dünyanın en önemli CRM (Müşteri İlişkleri Yönetimi) kuruluşlarından Salesforce’un Pazarlamadan Sorumlu Başkanı (CMO) Stephanie Buscemi bir “Güven Devrimi”nden söz etti. Buscemi, Dünya genelinde, yaşanan güven krizinin şirketleri ve markaları da etkilediğine dikkat çekti.
Salesforce Research’in bir araştırmasına göre tüketicilerin yüzde 92’si güvendikleri kurululuşların ürün ve hizmetlerini almayı sürüdürüyor. Yüzde 95’iyse güvendikleri bir markaya sadık olabileceklerini söylüyor.
Değişim için değer sistemi gerekiyor
Buscemi’ye göre, hayatın her alanında pek çok değişimin yaşandığı bir dünyada, şirketlerin müşterileriyle yakınlaşmak için öncelikle değer sistemine odaklanması gerekiyor. Müşteriler, iş ortakları ve çalışanlarıyla birlikte güvene dayalı bir sistem kuran şirketler başarılı olabiliyorlar. Bu gerçek ışığında çalışan Adidas ve BMW gibi ikonik markalar, iş dünyası için önemli örnekler oluşturuyorlar.
Sürdürülebilirlik sözü
Örneğin, Adidas sürdürülebilirlik ilkesini sadece faaliyet raporuna yazmakla kalmıyor. Değerlerini, şirket kültürünü yaptığı üretime ve iletişime de yanısıtıyor. Okyanuslardaki plastikle mücadele etmeye destek olan kuruluş ayakkabılarında okyanuslardan çıkarılan plastiği kullanıyor. Adidas, bu yaklaşımını 2024 yılında tüm ayakkabılarında sadece geri dönüştürülmüş plastik kullanma sözü vererek pekiştiriyor.
Stephanie Buscemi, “Şirketler konuşuyorlar, ancak bu sözleri eyleme dökmekte geri kalıyorlar. Artık, konuşmak değil, iş yapmak zamanı” diyerek, yöneticileri pozitif değişime katkıda bulunmaya çağırıyor.
Birlikte çalışma kültürü
Yirminci yüzyıldaki kıyasıya rekabet şirketleri birleştirmekten çok ayrıştırmaya neden oldu. Oysa, sorunların çözümü için el ele vermek gerekiyor. Buscemi, bu doğrultuda BMW’nin rekabet biçimine dikkat çekiyor.
Emniyetli otomobiller yaratarak insanların kendilerini daha da güvende hissetmeleri için, dijital teknolojilere büyük yatırım yapan kuruluş, geleceğe hazırlanmak için bunun da ötesine geçiyor. Ezeli rakibi Daimler Chrysler ile birlikte ortak çalışmalar yürütüyor. Yeni nesil tüketiciler için kısa dönemli kiralama modeli gibi pek çok alana birlikte bakıyorlar. “Otomasyonun geleceği nasıl oalcak? Ailelerin ne tür sürüş deneyimlerine ihtiyacı olacak?” benzeri sorulara yanıt arıyorlar.
Ürün ve hizmetler yetersiz
Tüketicilerin büyük bir hızla değiştiğine dikkat çeken Stephanie Buscemi, şirketlerin pazarlama çalışmalarında inovasyon, yaşam biçimi, tasarım ve moda gibi tüm alanlara bakmalarını tavsiye ediyor. Buscemi’nin verdiği bilgiye göre, müşterilerin yüzde 78’i, şirketlerden sanal ortamda ve gerçek hayatta yaptıklarının ve söyediklerinin tutarlı olmasını bekliyor. Bu yüzden, bir şirketin sadece ürün ve hizmetleriyle var olması giderek imkansızlaşıyor. Çalışanlarıyla, müşterileriyle ve toplumla şeffaf ve hakiki bir yaklaşımla ilişki kurmayan yapılar giderek yok oluyor.
İki önemli soru
Stephanie Buscemi, güvenilir bir marka yaratmak için pazarlama yöneticilerine öncelikle, “Şirketimin değerleri ne?” “Şirketimin yaptıkları bu değerlerle ne kadar uyumlu?” sorularını sormalarını öneriyor. Bu soruları ön plana almayan şirketlerin hayatının zor olacağının altını çiziyor.
Özetle…
21. Yüzyılın beşte birini geride bırakmış bir iş dünyası, geçmiş yüzyıldaki rekabet anlayışıyla ileri gidemeyeceğini anlamak zorunda. Pazarlama ekipleri, 7 gün 24 saat aralıksız bir biçimde içerik üreten milyarlarca insanın kendilerini izlediğini unutmamalılar.
Bu bağlamda, şirketler üretim modelleri pazarlama ve satış sistemleri, reklamları, sosyal mecradaki iletişimleri… kısacası 360 derece tüm var oluş biçimlerini yeniden gözden geçirmeliler. Değer sistemlerini yeniden tanımlamalılar.