Bu ay ,enflasyona yukarı yönlü etki yapan harcama grupları arasında ulaştırma ve gıda ön sırayı alıyor; gıdadaki artışın, manşet rakamın neredeyse iki katına ulaştığı görülüyor. Enflasyon dinamiklerinin diğer önemli bacağını oluşturan Yİ-ÜFE (Yurtiçi Üretici Fiyat Endeksi) rakamının %4.08’e tırmanarak manşet rakamı geride bıraktığı ve önümüzdeki aylara taşınacak maliyet bazlı artış birikimini işaret ettiği anlaşılıyor. İlaveten, enflasyonun bundan sonraki seyrini tahminde önemli bir kriter olan çekirdek enflasyon rakamında herhangi bir düşüşün bulunmaması, ısrarlı ve yapışkan enflasyon karakteristiğine vurgu yapıyor.
Görülüyor ki, İTO’nun (İstanbul Ticaret Odası) ayın birinci günü yayımlanan İstanbul’a ait rakamlar ile uyarısını verdiği; beklenenden yüksek enflasyon ihtimali gerçekleşmiş durumda. Söz konusu yukarı yönlü gidişte, “kur geçişkenliği etkisi” olarak tanımlanan ve esas olarak; Türk lirasının dolar karşısındaki değer kaybı temelinde gelişen bu sürecin, etki alanını önümüzdeki aylara genişleteceği anlaşılıyor. Temmuz sonundan bugüne, sepet kurun %18 yukarıda olduğunu düşünürsek ,söz konusu durumun ciddiyet ve ağırlığı anlaşılabilir; manşete yansıyacak birikimi, en az 2.5 puan olarak hesaplıyoruz.
Enflasyonda yukarı yönlü gidişin Kasım ayı için geçerli temelleri arasında; petrol fiyatlarındaki artış ve ekmek zammı ile gıda fiyatlarında dizginlenemeyen yukarı yönlü fiyatların etkisini sıralamak durumundayız. Nitekim %25’leri aşan tartışmalı ekmek zammı; sebzede %41; meyvede %12 olarak gerçekleşen yüksek oranlı zamlar, ortaya çıkan sonucun ana nedenleri arasında yer almaktadır. Bu ayın zam şampiyonu -enflasyon gidişatına dair her zaman önemli ipucu sağlayan-domatesteki %80’lik fiyat artışı, aylar önce çıkartılmış olması gereken Hal ve Market Kanunlarının kritik rolünü bir kez daha hatırlatmalıdır.
Enflasyon, ay sonunda veya sene bitiminde kendisini otomatik sıfırlayan bir mekanizma değildir. Tam tersine, birikimli ve kademeli bir süreç olup, teknik anlamda “enflasyon stoku” gibi kavramlar temelinde, istenmeyen miras ve kötü birikimini sonraki dönemlere taşıyan bir akış; kurtulma imkanı düşük bir ölümcül girdap gibi düşünülmelidir. Güncel rakamlar, 2021 yılına devredilecek enflasyon stokunun, beklenenden daha yüksek düzeyde ve “yapışkan enflasyon” karakteristiklerini besleyecek bir yapıda olduğunu ortaya koymaktadır.
İstikrar ve gelişme yolunda Türkiye ekonomisi için geçerli “gerek şart”; enflasyonun, öncelikle tek haneli düzeye ve takiben makul bir süre içerisinde %5’in altına çekilmesidir. Bu gerek şartın sağlanamadığı durumlarda, ekonomide normalleşme ve reform platformlu yeni vaziyet edişlerin, sağlam bir temelde formüle edilmesi ve uygulanması sonuç getirmeyecektir.
Öncelikli ve birinci problemimiz; enflasyon ile mücadelede başarı sağlamaktır. Gereğini yerine getirme konusunda vakit kaybetmeden tüm maddi ve manevi gücümüzle birleşip üzerinde gayret sarfedeceğimiz “ulusal mutabakat” bundan ibarettir.
Enflasyonun, gerçekleri çarpıtan bozuk merceğini gözümüzden; hep daha fazlaya tamah etmeye iten dejenere edici güdülerini gönlümüzden söküp atmak zorundayız. Yapısal düzenleme ve reformların, ancak ortak duruş; irade ve zihniyet değişikliği ile sonuç verebileceğini unutmayalım.
Enflasyon ile mücadele; onu doğuran, yaşatan, serpilmesine imkan veren, kandırıcı etkilerine-şu veya bu oranda- kendisini kaptıran, günümüzü kurtarırken yarınımızı ıskalayabilen hepimizin ortak sorumluluğudur.
Bu ay ,enflasyona yukarı yönlü etki yapan harcama grupları arasında ulaştırma ve gıda ön sırayı alıyor; gıdadaki artışın, manşet rakamın neredeyse iki katına ulaştığı görülüyor. Enflasyon dinamiklerinin diğer önemli bacağını oluşturan Yİ-ÜFE (Yurtiçi Üretici Fiyat Endeksi) rakamının %4.08’e tırmanarak manşet rakamı geride bıraktığı ve önümüzdeki aylara taşınacak maliyet bazlı artış birikimini işaret ettiği anlaşılıyor. İlaveten, enflasyonun bundan sonraki seyrini tahminde önemli bir kriter olan çekirdek enflasyon rakamında herhangi bir düşüşün bulunmaması, ısrarlı ve yapışkan enflasyon karakteristiğine vurgu yapıyor.
Görülüyor ki, İTO’nun (İstanbul Ticaret Odası) ayın birinci günü yayımlanan İstanbul’a ait rakamlar ile uyarısını verdiği; beklenenden yüksek enflasyon ihtimali gerçekleşmiş durumda. Söz konusu yukarı yönlü gidişte, “kur geçişkenliği etkisi” olarak tanımlanan ve esas olarak; Türk lirasının dolar karşısındaki değer kaybı temelinde gelişen bu sürecin, etki alanını önümüzdeki aylara genişleteceği anlaşılıyor. Temmuz sonundan bugüne, sepet kurun %18 yukarıda olduğunu düşünürsek ,söz konusu durumun ciddiyet ve ağırlığı anlaşılabilir; manşete yansıyacak birikimi, en az 2.5 puan olarak hesaplıyoruz.
Enflasyonda yukarı yönlü gidişin Kasım ayı için geçerli temelleri arasında; petrol fiyatlarındaki artış ve ekmek zammı ile gıda fiyatlarında dizginlenemeyen yukarı yönlü fiyatların etkisini sıralamak durumundayız. Nitekim %25’leri aşan tartışmalı ekmek zammı; sebzede %41; meyvede %12 olarak gerçekleşen yüksek oranlı zamlar, ortaya çıkan sonucun ana nedenleri arasında yer almaktadır. Bu ayın zam şampiyonu -enflasyon gidişatına dair her zaman önemli ipucu sağlayan-domatesteki %80’lik fiyat artışı, aylar önce çıkartılmış olması gereken Hal ve Market Kanunlarının kritik rolünü bir kez daha hatırlatmalıdır.
Enflasyon, ay sonunda veya sene bitiminde kendisini otomatik sıfırlayan bir mekanizma değildir. Tam tersine, birikimli ve kademeli bir süreç olup, teknik anlamda “enflasyon stoku” gibi kavramlar temelinde, istenmeyen miras ve kötü birikimini sonraki dönemlere taşıyan bir akış; kurtulma imkanı düşük bir ölümcül girdap gibi düşünülmelidir. Güncel rakamlar, 2021 yılına devredilecek enflasyon stokunun, beklenenden daha yüksek düzeyde ve “yapışkan enflasyon” karakteristiklerini besleyecek bir yapıda olduğunu ortaya koymaktadır.
İstikrar ve gelişme yolunda Türkiye ekonomisi için geçerli “gerek şart”; enflasyonun, öncelikle tek haneli düzeye ve takiben makul bir süre içerisinde %5’in altına çekilmesidir. Bu gerek şartın sağlanamadığı durumlarda, ekonomide normalleşme ve reform platformlu yeni vaziyet edişlerin, sağlam bir temelde formüle edilmesi ve uygulanması sonuç getirmeyecektir.
Öncelikli ve birinci problemimiz; enflasyon ile mücadelede başarı sağlamaktır. Gereğini yerine getirme konusunda vakit kaybetmeden tüm maddi ve manevi gücümüzle birleşip üzerinde gayret sarfedeceğimiz “ulusal mutabakat” bundan ibarettir.
Enflasyonun, gerçekleri çarpıtan bozuk merceğini gözümüzden; hep daha fazlaya tamah etmeye iten dejenere edici güdülerini gönlümüzden söküp atmak zorundayız. Yapısal düzenleme ve reformların, ancak ortak duruş; irade ve zihniyet değişikliği ile sonuç verebileceğini unutmayalım.
Enflasyon ile mücadele; onu doğuran, yaşatan, serpilmesine imkan veren, kandırıcı etkilerine-şu veya bu oranda- kendisini kaptıran, günümüzü kurtarırken yarınımızı ıskalayabilen hepimizin ortak sorumluluğudur.