

Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışmanın bir an evvel bitmesi, artık tüm dünyanın odak noktası haline gelmiş durumda. Herkes farklı farklı çözüm yolları ararken, en başından bu yana sürece en istikrarlı ve samimi şekilde yaklaşan ülke Türkiye oldu.
Mayıs ayının ortasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in İstanbul’u işaret ederek “orada direkt görüşebiliriz” demesi, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin de aynı günlerde Ankara’ya gelmesi, Türkiye’ye duyulan güvenin bir göstergesi oldu.
Türkiye, müzakerelere ev sahipliği yapmakla yetinmedi; diplomatik çözüm arayışlarını bizzat Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, hem Rusya’da hem de Ukrayna’da büyükelçilik yapmış olan, tanıdığım insanlar arasında karşılaştığı olaylara en çözümcü yaklaşımı sergileyen ve anında pratik çözümler üreten deneyimli diplomat, hâlihazırda Dışişleri Bakanlığı Kafkasya ve Doğu Avrupa Ülkeleri İkili Siyasi İlişkiler Genel Müdürü Mehmet Samsar’ı da yanına alarak Moskova’ya taşıması, Rusya’da Türkiye’nin samimi çabalarını gözler önüne serdi. Hem Kremlin’den hem de Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’dan bu çabalara övgü ve teşekkür geldi.
Her iki tarafın da Türkiye’ye güven duyması, Ankara’nın elini güçlendiriyor. Birçok ülkeye kıyasla, çözüme yönelik somut adımların Türkiye’den beklenmesi son derece doğal. Açıkçası Türkiye de bu konuda elinden gelenin fazlasını yapıyor.
İlk müzakere turunda süreç imza aşamasına kadar getirilmişti. Ancak son imzalar atılmak üzereyken, İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Kiev’in elini tutarak anlaşmanın imzalanmasını engellemişti. Şimdi yeni bir şans doğdu, evet; bunun mimarı her ne kadar ABD Başkanı Donald Trump olsa da, yine elini taşın altına koyan taraf Türkiye oldu. İkinci müzakere turuna sadece ev sahipliği yapmakla kalmadı; perde arkasında olaya dâhil olmak isteyen bozucu elleri de engelledi ve Rusya ile Ukrayna’nın doğrudan, kimse olmadan yüz yüze görüşmesini sağladı.
İlk bakışta sonuçları yetersiz bulanlar olsa da ben aynı fikirde değilim. O düşüncedekilerin çoğu ezbere ve sahayı bilmeden konuşuyor. En somut sonuç bin’e bin esir takası olarak görülse de, asıl değerli olan Ukrayna ile Rusya arasında doğrudan bir görüşme kanalının açılmasıdır. Zaten şu an tarafların bir mutabakat (memorandum) üzerinde çalışmaya başladıklarını duyurması, barışa giden yolda büyük bir ışık. Tam da bu süreç ilerlerken Hakan Fidan’ın Moskova’ya gelip diplomasi yürütmesi çok değerli.
Şayet kalıcı bir çözüme ulaşılırsa, burada Türkiye’nin katkısı tartışmasız biçimde tarihî önemde olacak. Evet, ABD Başkanı Trump süreci hızlandıran bir aktör olabilir; ancak en kritik dönemeçlerde Türkiye’nin çabaları belirleyici olmuştur.
“Rusya barışı istemiyor” mu, yoksa süreci mi koruyor?
Öte yandan, Rusya'nın süreci yavaşlattığını ve barışı istemediğini düşünenlere katılmıyorum. Rusya, sadece sürecin kamuoyu önünde tartışılmasından yana değil. Moskova, müzakerelerin kapalı kapılar ardında yürütülmesinden yana tavır alıyor. Çünkü her kamuya açık beyanat, çözümü daha da zorlaştırabiliyor. Nitekim Trump da geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, Zelenskiy’nin fazla konuşmasından duyduğu rahatsızlığı açıkça dile getirdi. Rusya cephesi ise sessizliğini korusa da, Moskova’da konuşma fırsatı bulduğum kaynaklar olumlu gelişmelerin sinyallerini veriyor. Henüz gözle görülür adımlar atılmamış olsa da, artık “ilerleme var” ifadesi rahatlıkla kullanılabiliyor. Bu cümlelerin bile kurulabiliyor olması, başlı başına umut verici.
Ayrıca Rusya'nın BM Daimi Temsilci Birinci Yardımcısı Dmitriy Polyanskiy, Avrupa ülkelerinin Ukrayna’daki çözüm çabalarına engel olması nedeniyle Rusya'nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) oturum yapılmasını talep ettiğini bildirdi. Rusya’nın talebiyle yapılacak oturumun 30 Mayıs’ta gerçekleştirilmesi bekleniyor.
Öte yandan, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la Moskova’da gerçekleştirdiği görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, “Avrupa'nın, Rusya'nın bağlı kaldığı ve ABD ile Türkiye'nin de desteklediği barış sürecini sabote etmesinden vazgeçmesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Bütün bunları okuyup “Rusya barış istemiyor” demek bana biraz haksızlık gibi geliyor. Elbette gönül ister ki bu çatışma bir an önce sona ersin, silahlar sussun ve daha fazla can kaybı yaşanmasın. Ama olay o kadar basit değil. Çok katmanlı ve birçok ülkenin müdahil olduğu bir duruma gelmiş vaziyette.
Onun için yaşanan her olumlu gelişme çok önemli ve değerli. Bir sonraki müzakere için henüz tarih ve yer belirlenmiş değil, ancak gözler yeniden Türkiye’de olacak. Çünkü Türkiye, yalnızca coğrafi olarak değil; aynı zamanda insani ve diplomatik olarak da her iki tarafın güven duyduğu samimi bir ülke.
Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışmanın bir an evvel bitmesi, artık tüm dünyanın odak noktası haline gelmiş durumda. Herkes farklı farklı çözüm yolları ararken, en başından bu yana sürece en istikrarlı ve samimi şekilde yaklaşan ülke Türkiye oldu.
Mayıs ayının ortasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in İstanbul’u işaret ederek “orada direkt görüşebiliriz” demesi, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin de aynı günlerde Ankara’ya gelmesi, Türkiye’ye duyulan güvenin bir göstergesi oldu.
Türkiye, müzakerelere ev sahipliği yapmakla yetinmedi; diplomatik çözüm arayışlarını bizzat Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, hem Rusya’da hem de Ukrayna’da büyükelçilik yapmış olan, tanıdığım insanlar arasında karşılaştığı olaylara en çözümcü yaklaşımı sergileyen ve anında pratik çözümler üreten deneyimli diplomat, hâlihazırda Dışişleri Bakanlığı Kafkasya ve Doğu Avrupa Ülkeleri İkili Siyasi İlişkiler Genel Müdürü Mehmet Samsar’ı da yanına alarak Moskova’ya taşıması, Rusya’da Türkiye’nin samimi çabalarını gözler önüne serdi. Hem Kremlin’den hem de Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’dan bu çabalara övgü ve teşekkür geldi.
Her iki tarafın da Türkiye’ye güven duyması, Ankara’nın elini güçlendiriyor. Birçok ülkeye kıyasla, çözüme yönelik somut adımların Türkiye’den beklenmesi son derece doğal. Açıkçası Türkiye de bu konuda elinden gelenin fazlasını yapıyor.
İlk müzakere turunda süreç imza aşamasına kadar getirilmişti. Ancak son imzalar atılmak üzereyken, İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Kiev’in elini tutarak anlaşmanın imzalanmasını engellemişti. Şimdi yeni bir şans doğdu, evet; bunun mimarı her ne kadar ABD Başkanı Donald Trump olsa da, yine elini taşın altına koyan taraf Türkiye oldu. İkinci müzakere turuna sadece ev sahipliği yapmakla kalmadı; perde arkasında olaya dâhil olmak isteyen bozucu elleri de engelledi ve Rusya ile Ukrayna’nın doğrudan, kimse olmadan yüz yüze görüşmesini sağladı.
İlk bakışta sonuçları yetersiz bulanlar olsa da ben aynı fikirde değilim. O düşüncedekilerin çoğu ezbere ve sahayı bilmeden konuşuyor. En somut sonuç bin’e bin esir takası olarak görülse de, asıl değerli olan Ukrayna ile Rusya arasında doğrudan bir görüşme kanalının açılmasıdır. Zaten şu an tarafların bir mutabakat (memorandum) üzerinde çalışmaya başladıklarını duyurması, barışa giden yolda büyük bir ışık. Tam da bu süreç ilerlerken Hakan Fidan’ın Moskova’ya gelip diplomasi yürütmesi çok değerli.
Şayet kalıcı bir çözüme ulaşılırsa, burada Türkiye’nin katkısı tartışmasız biçimde tarihî önemde olacak. Evet, ABD Başkanı Trump süreci hızlandıran bir aktör olabilir; ancak en kritik dönemeçlerde Türkiye’nin çabaları belirleyici olmuştur.
“Rusya barışı istemiyor” mu, yoksa süreci mi koruyor?
Öte yandan, Rusya'nın süreci yavaşlattığını ve barışı istemediğini düşünenlere katılmıyorum. Rusya, sadece sürecin kamuoyu önünde tartışılmasından yana değil. Moskova, müzakerelerin kapalı kapılar ardında yürütülmesinden yana tavır alıyor. Çünkü her kamuya açık beyanat, çözümü daha da zorlaştırabiliyor. Nitekim Trump da geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, Zelenskiy’nin fazla konuşmasından duyduğu rahatsızlığı açıkça dile getirdi. Rusya cephesi ise sessizliğini korusa da, Moskova’da konuşma fırsatı bulduğum kaynaklar olumlu gelişmelerin sinyallerini veriyor. Henüz gözle görülür adımlar atılmamış olsa da, artık “ilerleme var” ifadesi rahatlıkla kullanılabiliyor. Bu cümlelerin bile kurulabiliyor olması, başlı başına umut verici.
Ayrıca Rusya'nın BM Daimi Temsilci Birinci Yardımcısı Dmitriy Polyanskiy, Avrupa ülkelerinin Ukrayna’daki çözüm çabalarına engel olması nedeniyle Rusya'nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) oturum yapılmasını talep ettiğini bildirdi. Rusya’nın talebiyle yapılacak oturumun 30 Mayıs’ta gerçekleştirilmesi bekleniyor.
Öte yandan, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la Moskova’da gerçekleştirdiği görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, “Avrupa'nın, Rusya'nın bağlı kaldığı ve ABD ile Türkiye'nin de desteklediği barış sürecini sabote etmesinden vazgeçmesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Bütün bunları okuyup “Rusya barış istemiyor” demek bana biraz haksızlık gibi geliyor. Elbette gönül ister ki bu çatışma bir an önce sona ersin, silahlar sussun ve daha fazla can kaybı yaşanmasın. Ama olay o kadar basit değil. Çok katmanlı ve birçok ülkenin müdahil olduğu bir duruma gelmiş vaziyette.
Onun için yaşanan her olumlu gelişme çok önemli ve değerli. Bir sonraki müzakere için henüz tarih ve yer belirlenmiş değil, ancak gözler yeniden Türkiye’de olacak. Çünkü Türkiye, yalnızca coğrafi olarak değil; aynı zamanda insani ve diplomatik olarak da her iki tarafın güven duyduğu samimi bir ülke.