hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Uğur Hakan Hacıoğlu Uğur Hakan Hacıoğlu

    Antik Parıltılı Ses – Ümmü Gülsüm

    15.10.2021 Cuma | 12:35Son Güncelleme:

    Zaman ve coğrafya bir insanın yaşamını şekillendirmede oldukça büyük bir öneme sahiptir. Bu olguların karşımıza çıkardıkları bizde var olan unsurlarla bir bütünü ortaya çıkardığında hayatın farklı bir noktasında kendimizi buluruz. Ümmü Gülsüm kendi hayatını farklı bir noktada gördüğü anda Mısır’ın en önemli seslerinden biri olmuştu. Sesinde barındırdıkları insanları etkiliyor onları kendine çekiyordu. İçinde bulunduğu toplumun bu sese verdiği özel bir isim vardı; Mısır’ın dördüncü piramidi…

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ümmü Gülsüm, Mısır’ın Nil deltasında yer alan Dakhaliye eyaletinin Sinbillaveyn yerleşimi yakınındaki sazlık evlerden oluşan bir köy olan Tammay el Zahayrah’ta 4 Mayıs 1904’de dünyaya geldi. Bu küçük, iki katlı saz evlerden oluşan köy Nil çevresinde tarımla uğraşan Mısır yaşam geleneğinin devamı niteliğini taşıyordu. Ümmü Gülsüm’ün babası Şeyh İbrahim köydeki camide imam, annesi Fatima ise ev hanımıydı. Ümmü Gülsüm ailesinin üçüncü ve son çocuğuydu.

    Mısır’da ekonomik problemlerden dolayı o yıllarda birçok aile ferdi ek iş yapmak zorundaydı. Bu sebeple Ümmü Gülsüm’ün babası kendi köyleri ve çevre köylerde ilahi ve kasideler okuyarak ailesi için ek gelir sağlamaya çalışıyordu. Ümmü Gülsüm, beş yaşında babasından makamlı bir şekilde Kur'an-ı Kerim okumayı öğrenmeye başladı. Bu bağlamda babası onun ilk müzik hocası olmuştu. Eğitiminin devamında köy okullarında öğretmen desteği sağlanabildiği sürece yakın uzak demeden eğitimini sürdürmeye gayret etti. Bir yandan da babası onu Ramazan gecelerine götürerek ilahiler, kasideler okutmaya başlamıştı. 

    Ümmü Gülsüm bu tarz etkinliklerde toplumun kültürel ve dini yaklaşımları sebebiyle erkek kıyafetleriyle yer alıyordu. Fakat kıyafetlerine sığmayan ve tüm Delta’ya yayılan sesi kısa sürede herkesi etkilemeye başlamıştı. Sesini duyan herkesi etki alanına almayı başarmasıyla üzerindeki ilgi giderek artmıştı. Ailesi ısrarlı tavsiyeler üzerine 1923’te Kahire’ye taşındı. Kahire her dönem olduğu gibi o yıllarda da Arap müziğinin kalbi kabul ediliyordu. Ümmü Gülsüm, burada hem eğitmen hem de bestekar olan Şeyh Abu’l ala Muhammed ile tanıştı. Kendisini bir sonraki aşamaya hazırlayan hocasından öğrendikleriyle 1924 – 1928 yılları arasında hocasının dokuz bestesini seslendirdi. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ümmü Gülsüm Kahire’ye taşınarak sadece yaşadığı şehri değil hayatını da değiştirmişti. Ülkenin zengin insanlarını tanımaya hatta bazılarıyla arkadaş olmaya başlamıştı. Müziğin sürekli olarak değişim ve dönüşüm geçirmesine tanık olmuştu. Artık söylediği şarkıları yenilemesi, repertuarına zenginlik kazandırması gerektiğinin farkındaydı.

    Mısır, Arapça’nın en güzel konuşulduğu yer olarak kabul edilir. Klasik Arap Müziği içerisinde buna ek olarak Fasih Arapça kullanılır. Günlük olarak halkın konuştuğu Arapça ile Fasih Arapça arasında çeşitli farklılıklar vardır. Repertuarını zenginleştirmek için Fasih Arapça öğrenmenin önemli olduğunu düşünen Ümmü Gülsüm ülkenin en büyük şairlerinden biri olarak kabul edilen Ahmed Rami’den şiir ve Fasih Arapça dersleri almaya başlamıştır. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Aşk şarkıları, kasideler… Ümmü Gülsüm artık yorumladığı şarkılarla Kahire’nin en önemli icracıları arasında sayılıyordu. 1930’lu yıllarda taş plak kayıtlarıyla sesini daha da duyurdu. Fakat hem Ümmü Gülsüm hem de bölgedeki diğer sanatçılar için önemli bir dönüm noktası 1934 yılında Mısır Radyosu’nun kurulmasıyla gerçekleşti. Artık sesini Delta’nın dışına çıkarıp Ortadoğu’da duyuracaktı.1937’de radyo konserleri düzenlemeye başlaması, gündelik Arapça’yı tekrardan müziğine taşıyarak halk tarafından anlaşılabilecek şarkılar üretmesiyle fakir halk tabakası ve Mısır dışındaki ülkelerde de büyük dinleyici kitlesine ulaşmıştı.

    Aynı yıl sağlık sorunları yaşaması onu biraz etkilemişti. İlerleyen yıllarda karşısına sık çıkacak guatr sorunlarıyla ilk kez yüzleşmek zorunda kalmıştı. Fakat sağlık sorunlarına rağmen, ümitsizliğe düştüğü anlardan kurtularak müziğe devam etti. Çünkü Ümmü Gülsüm, konuştuğu sürece şarkı söylemeyi bırakamazdı. 

    II. Dünya Savaşı yılları sırasında sağlık sorunlarıyla da mücadele etmesine karşın şarkılarıyla tüm Ortadoğu’yu büyülemeye devam etti. 1940’ların sonlarından itibaren yaşanan süreçte bölgenin müzikal ikliminin en büyük sesi olarak ünlendi. Sonradan altın çağı olarak adlandırılacak dönemde Zekeriya Ahmed’in bestelerine ağırlık verdi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sesinin yarattığı tesir ülkenin yönetim tabakasında da karşılık bulmaya başlamıştı. Kral Faruk yönetiminde Ümmü Gülsüm rejimin simge isimlerinden biri olmuş, Mısır’ın dördüncü piramidi olarak kabul edilmişti. Kral tarafından övgüler görmekte, sürekli olarak kralın ailesiyle yakın temas kurmaktaydı. Bu renkli ve güzel yaşam bir süre sonra meydana gelen gelişmelerle farklı bir noktaya evrilecekti.

    II. Dünya Savaşı sonrası bölgede iklimin sakinleşmesi beklenirken yeni bir çalkantılı süreç meydana gelmişti. 1948 yılında İsrail’in kurulmasıyla Mısır kendini bir anda savaşın içerisinde bulmuştu. 

    Vatanseverliği ile bilinen Ümmü Gülsüm şarkılarıyla bu süreçte ülkesine destek olmaya çalışmıştı. Fakat ülkesinin savaşı kaybetmesi onu çok üzdü. Yine de savaştan dönen orduya düzenlediği konserlerle moral vermeye çalıştı. 

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Ülkenin içinde bulunduğu süreçte tansiyon düşmüyordu. Savaşın ardından halkın morali bozulmuş, orduda çatlak sesler çıkmaya başlamıştı. Ülkenin iyi yönetilmediğini düşünen askerler tarafından Kral Faruk yönetimine karşı darbe yapıldı. Eskiye dair ne varsa izlerin bir anda silinmeye başladığı darbe sonrası süreçte Ümmü Gülsüm yeni yönetim tarafından da saygı gördü. Ümmü Gülsüm de yeni yönetime kısa sürede uyum sağladı. 

    1955 yılı itibarıyla Ümmü Gülsüm için müzikal anlamda yeni bir dönem başladı. Önce Mısırlı besteci Beliğ Hamdi’nin eserlerini okumaya başladı ardından da udi ve bestekar Muhammed Abdülvahab’ın şarkılarını seslendirdi. Bu dönem seslendirdiği şarkılarla ülkemizde de önemli bir kitle edindi.

    Savaş bir kere kapıyı çaldığında kolay kolay oradan ayrılmazdı. Siyaset, darbe, ekonomi derken savaşın zorluklarıyla Mısır bir kez daha yüzleşmek zorunda kaldı. 1967’de Arap – İsrail savaşının trajik bir sonla bitmesiyle Ümmü Gülsüm ülkesinin kırılan onurunu toparlamak amacıyla Arap ülkelerini kapsayan bir turneye çıktı. Kuveyt, Sudan, Tunus, Fas, Lübnan gibi ülkeleri gezdi. Bu ülkelerin liderleriyle de görüşerek ülkesi adına sürekli olarak kazanç sağlamaya çalıştı. 

    Fakat bu yoğun trafiğin içerisinde sağlığını da ihmal etmişti. 1972 yılının Aralık ayında eski rahatsızlıklarının nüksetmesi sebebiyle son konserine çıktı. Hayatının geri kalanında sahnelere geri dönme umuduyla yaşadı. 

    21 Ocak 1975’te böbrek hastalığına yakalandı. Ümmü Gülsüm hastaneye gitmenin, tedavi olmanın gerçekleşecek sonu değiştirmeyeceğinin farkındaydı. Basın, halk, yönetim dahil herkes ondan gelecek güzel haberleri bekliyordu. Ancak 4 Şubat 1975’te radyolardan Ümmü Gülsüm’ün hayatını kaybettiği duyuruldu. Delta’nın sevgili sesi sevenlerine veda etmişti. 

    Yaşadığı coğrafyanın en önemli seslerinden biri olarak unutulmayan bir isim haline gelen Ümmü Gülsüm günümüzde gördüğü ilgiyi kaybetmedi. Nil’in kıyılarında hala onun sesini duyan, şarkılarına eşlik eden bir halk var. Nil orada olduğu müddetçe…