hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow
    Uğur Hakan Hacıoğlu Uğur Hakan Hacıoğlu

    Hakan Dedeler: “Müzik seyyahtır, dünya ile etkileşim halindedir”

    01.10.2021 Cuma | 11:37Son Güncelleme:

    Belli bir geleneğe bağlı olan bir enstrümanı çalmaya başlamak tarihi bir kentin sokaklarında gezmek gibidir. Gezginlerin, edebiyatçıların, âşıkların ve eski devirlerin müzisyenlerinin izlerini enstrümanı çalarken hissetmek mümkündür. Hakan Dedeler, tanburuyla tarihi kentlerin arka sokaklarında gezen ve keşfetmeyi seven bir müzisyen… Hakan Dedeler ile tanburla tanışmasını, yolculuğunu, müziğini ve yakın gelecekte ilgilileriyle buluşacak yeni çalışmalarını konuştuk.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Her müzisyenin kendi enstrümanı ile tanışmasının farklı bir hikâyesi vardır. Sizin tanbur ile tanışmanızın hikâyesi nedir?

    Hakan Dedeler: Akademik olarak ilk müzik eğitimimi 2004 yılında Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde aldım. Sivas’ta okuduğum dönemde Türk müziği üzerine çalışmalar gerçekleştiren keman öğretmenim Prof. Dr. Erol Başara ile müzik çalışmalarıma başladım. Keman dışında aynı zamanda tanbur da icra ederdi. Tanburun sesinden çok etkilendim ve tanbur sazıyla üniversite dönemimde tanıştım. Bu tanışma sonrasında tanbur ile ilgili araştırmalar yaptım. Kaydedilen albümleri dinledim görüntülü kayıtları seyrettim ve en çok etkilendiğim an Tanburi Necdet Yaşar belgeseli oldu ve tanburdan çıkardığı ses ve tondan çok etkilendim. O günden itibaren karar verdim ve “Ben de tanbur icra etmeliyim” dedim. Bu karar sonrasında bir yıllık eğitimim sonrasında Sivas’taki eğitimimi yarıda bırakarak Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nda eğitimime başladım. Burada enstrüman olarak tanbur sazını seçtim.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Tanbur köken olarak oldukça eskiye dayanan bir enstrüman… Gelenek olarak bu denli eski bir enstrüman ile çalışmanın kişisel gelişimde size göre ne gibi katkıları var?

    H.D.: Tanbur enstrümanı çok şifalı ve ruhani bir saz. İcracı ve dinleyiciye duygusunu hissettiren ve her iki tarafı da tedavi edici özelliğe sahip… Kendinizi çok büyük bir makam dünyası içerisinde buluyorsunuz. Büyük bir ses alemi mevcut ve her bir sesin başka bir şifası mevcut gerçekten ruhu dinginleştiren sizin de ifade ettiğiniz gibi kişisel olarak insanı geliştiren bir enstrüman…

    Kişisel gelişimde kitapların insana katkısı çok fazladır. Bu bağlamda 2012 – 2013 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kütüphanesinde gerçekleştirdiğiniz "Müzikli Kütüphane" projesini nasıl değerlendirirsiniz?

    H.D.: Kitaplardan beslenen bir insanım ve her kitap insanda farklı bir ufuk açıyor. Müzikle kitabı yan yana getirmek benim için önemli bir unsurdu ve bu çalışmayı İstanbul Üniversitesi Hukuk Kütüphanesi’nde gerçekleştirdik. Kütüphanede müzik dinlemenin insanlar üzerindeki rahatlatıcı etkisine şahit olmak insanı motive ediyor. Adeta bir kitap okuma saati gibiydi ve kitabını alıp gelen insanlar tanbur eşliğinde kitap okuyorlardı. Bu tarz motive edici çalışmaların çoğalmasını diliyorum.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Arp sanatçısı Rüdiger Oppermann ile sahne almıştınız. Farklı kültür ve müzikal disiplinlerin bir araya gelmeleriyle ortaya çıkan sonuç sizin için ne ifade ediyor?

    H.D.: Rudiger Oppermann’ın bizim müziğimize karşı büyük bir sevgisi vardı. Yıllar önce Genç Klasikçiler Festivali’nde beraber sahne alma imkânı bulduk. Benden Âşık Veysel’in bir türküsünü seslendirmemi rica etmişti ve bu sayede bir arada sahne alma şansımız oluşmuştu. Benim için güzel bir duyguydu çünkü tanbur gibi arp enstrümanı da şifacı bir saz ve tedavi edici özelliği var. Müzik evrenin ortak ve en uyumlu dilidir. Dünyada en çabuk ve en kolay adaptasyon müzikle gerçekleşir. Müzik seyyahtır, dünya ile etkileşim halindedir. Dünyanın şifa bulması müzikle mümkün…

    Bu sonuç bağlamında “Tambur – Arp” projenizden bahseder misiniz?

    H.D.: Rudiger Oppermann konserinde tanıştığım değerli dostum arp sanatçısı Meriç Dönük ile 2011 yılında bu projeyi başlattık ve on yıldır konserler veriyoruz. İnsanların güzel geri dönüşlerine şahit oluyoruz. İki telli enstrümanı yan yana getirdik ve yıllar içerisinde uyumlu olabileceğini gördük. İnsanların en çok ifade ettikleri şey de müziğin uyumlu duyulması doğrultusundaydı. Bu da bizi çok mutlu etti. Yakın zamanda bir single ile dijital mecralarda olacağız.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Bir yandan akademik kariyeriniz de devam etmekte. Müzikoloji bağlamında müziğimizin en büyük eksikliği sizce nedir?

    H.D.: Müziğimizde kalıplaşmış ve birbiriyle çelişen bazı kavramlar var önce bunları netleştirmek gerekli mesela geleneksel müzikleri ifade ederken kullanılan kavramları daha bilimsel bir açıdan ele almalıyız çünkü bilim sonsuz bir okyanustur.

    2016 yılından beri 3 Hisar topluluğuyla çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz. Topluluk nasıl bir araya geldi?

    H.D.: Küçükçekmece Müzik Akademisi’nde yöneticilik yaptığım yıllarda Engin Gürkey ile beraber çalıştık. Engin Gürkey vesilesiyle Erdinç Şenyaylar ile tanıştım. Bu tanışıklık beraber müzik yapma fikri ortaya çıkardı. Hepimizin eserlerinden oluşan ortak bir repertuar ile provalar yaptık ve sonrasında birçok konser verdik.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Topluluk olarak Mayıs 2018’de “Hemhâl” albümünü yayınladınız. Bu çalışmadan bizlere bahseder misiniz?

    H.D.: 2016 yılından 2018 yılına kadar yapmış olduğumuz konserlerde dinleyicilerimizin teveccühünü gördük ve bize hep soruyorlardı “Albümünüzü ne zaman dinleyeceğiz” diye bu motivasyon ile bizde sevenlerimizle buluşma sorumluluğu hissederek 2018 yılında “Hemhal” isimli albümümüzü yayınladık.

    Bireysel kariyerinizde 2018 yılında yayınlanan “Bize Kalan Miras” albümünde Âşık Veysel’ in “Beni Hor Görme” isimli türküsüyle yer aldınız. Âşık Veysel’i bir müzisyen ve akademisyen olarak nasıl tanımlarsınız?

    H.D.: Âşık Veysel bana göre Anadolu bilgesi ve önemli bir halk ozanıdır. Anadolu’nun müziğine büyük katkılar sunmuş, türküler yaratmıştır. Eserlerinin ömrü sınırsızdır. Bütün dünyaya insan ve doğa sevgisine dair güzel mesajlar vermiştir. Türküleri ve felsefesi her daim yaşayacaktır.

    2019 yılında Erdal Yapıcı ile birlikte çıkardığınız “Mahi” albümüyle dikkat çekmiştiniz. Bu albümün ortaya çıkış sürecinden bahseder misiniz?

    H.D.: Oğur sazı çok sevdiğim bir saz ve Anadolu armonisini ifade ettiğini düşündüğüm bir enstrüman. Uzun zamandır tanbur ve oğur sazının bir araya gelmesini düşlüyordum. Değerli dostum Erdal Yapıcı ile buluşarak bu projeyi hayata geçirdim. İlk önce konserler ile projeye başladık sonra home stüdyo ortamında konser verirmiş gibi hücum kayıt olarak kayıt altına aldık. Oğur sazı Erkan Oğur’un bulduğu bir saz 6 telli Erdal Yapıcı ise 10 telli versiyonunu yaparak daha çok barok müzik icra etmek istedi. İlk defa bir araya gelen iki sazın muhabbetinden oluşan bir albüm oldu. Albümün kapak resmini değerli sanatçı Mehmet Güreli çizdi. Hayatında ilk defa balık resmi çizdiğini ifade etti sağ olsun onur duydum. Albümün ismini ise kaligrafi sanatçısı Erhan Olcay yazdı. Bu vesileyle emeği geçen sanatçı dostlarıma bir kez daha teşekkür ediyorum.

    2020 yılında “Türkülere Kalan 3” albümünde “Suya Gider Allı Gelin” türküsüyle yer aldınız. Aynı yıl “Göçmen Kızı” çalışmanız dinleyiciyle buluştu. Birbirinden farklı yörelerin türkülerini yorumlamanın müziğinize katkılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

    H.D.: Yöresel farklılıklar farklı motifleri, farklı icra tekniklerini ve farklı makamları kavramanızı sağlıyor. Bunlara halk müziği tabiriyle “Ayakta” diyebiliriz. Hepsinin kültürel bir geçmişi ve varoluş süreci mevcut. Hem icra tekniklerini benimsemek hem de o duyguyu hissetmek eşsiz bir duygu ve böylelikle farklı kültürden insanlarla türküler aracılığıyla buluşmak ve muhabbet etmek çok keyifli bir duygu…

    Özbekistan’dan Viyana’ya uzanan bir kültür yolunda tamburunuzla çeşitli çalışmalarda yer aldınız. Yurtdışında müziğimize gösterilen ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

    H.D.: Yurt dışında müziğimize olan ilgi çok güzel makamsal müzikleri ve yeni sesleri duymayı çok seviyorlar. Viyana’ya MDW Üniversitesi’nin davetiyle gitmiştim. Orada yabancı öğrencilerle Türk Müziği Masterclass dersi gerçekleştirmiştik. Yabancı bir trompet sanatçısı Dede Efendi’den bir eser öğrenmişti ve çok güzel icra etmişti. Avrupa’dan bu sesleri duymak çok mutlu ediyor. Viyana, Avrupa’da müziğin ve sanatın başkentlerinden birisi… Etkileşim içerisinde olmak her daim faydalıdır.

    Özbekistan’a ise Prof.Dr. Cihat Aşkın ile birlikte Taşkent yönetiminin bize davet etmesiyle gittik. İstanbul’da kurulumunu gerçekleştirdiğimiz Küçükçekmece Müzik Akademisi dikkatlerini çekmişti ve biz de o modeli anlatmıştık. 4 gün süreyle Özbekistan’da çok güzel vakit geçirdik. Müzikal bir diyalog süreci gerçekleştirdik. Gerçekten büyüleyici bir kent olan Semerkant’a bayılmıştık.

    Her üretim sürecinin içerisinde bir de gözlem meselesi var. Günümüzde insanların kendilerini gözlemleme, gelişimlerini görebilme noktasında ellerinde önemli bir alan olarak sosyal medya var. Üstelik profesyonelleşme ya da yeni olanakların açılabilmesi adına da birçok fırsatı içerisinde barındırıyor. Bu bağlamda sosyal medyayı müzisyenler adına artı değer olarak değerlendirebilir miyiz?

    H.D.: Günümüzde iletişimin boyutu değişti. Artık herkes kendi medyasını kendi yöneterek kurumlar ve insanlar ile iletişim kurabiliyor. Geribildirimler sayesinde ise üretilen eserin niteliği hakkında değerlendirme ve özeleştiri durumları ortaya çıkıyor. Verimli ve olumlu kullanıldığı takdirde sosyal medya müzisyenler için yararlı bir mecra…

    Kariyerinizde gerçekleştirdiğiniz konserleri hatırladığınızda unutamadığınız bir konser var mı?

    H.D.: Benim için her konser aynı değerde… Her seferinde aynı heyecanı duyuyorum. Müzik üretmek ve dinleyicilerimiz ile paylaşmak tarif edilemez bir duygu.

    Yakın gelecekte ilgilerle buluşacak yeni projeleriniz var mı?

    H.D.: Kısa bir süre sonra editörlüğünü yaptığım yaklaşık 35 yazarın yer aldığı bir müzik kültürü kitabı yayınlanacak. Heyecanla bu kitabı beklemekteyim. Bunun yanı sıra yine kısa bir süre sonra 3 Hisar grubumuzun yeni albümü yayında olacak. Bir de müzik direktörlüğünü üstlendiğim bir televizyon programı yakın bir zamanda izleyicilerimizle buluşacak.

    Son olarak söyleşimizin okurlarına ne söylemek istersiniz?

    H.D.: Müziğin şifalı gücünün her zaman okurlarımızın yanında olmasını dileyerek herkese sağlıklı ve mutlu günler dilerim size de ilginiz ve bu söyleşiyi gerçekleştirdiğiniz için teşekkür ediyorum.