Ülke ekonomisi bakımından, seçim sonrası daha yüksek tempo kazanması beklenilen Sıkılaştırıcı – Dezenflasyonist uygulamaların; büyüme ve istihdam üzerindeki muhtemel kısıtlayıcı/ket vurucu etkilerinin ustalıkla yönetilmesi önem kazanacaktır. Büyüme oranında öngörülen görece gerileme karşısında, öncelikli istihdam/işgücü hedef ve rakamlarının muhafazası daha kritik duruma gelecektir.
TÜİK tarafından henüz paylaşılan “İşgücü İstatistikleri, 2023” önemli alt kırım ve arka okumalara konu edilmeli; gerçekçi değerlendirmeler yapılarak, ileriye ışık tutulmalıdır. İşsizlik oranı manşetinin son on yılın en düşük seviyesine gerilemesi memnuniyet vericidir. Ancak, önümüzdeki zorlu konjonktürde istihdam alanında daha dikkatli olunmasını sağlayacak özlü tespit ve değerlendirmelere bakılmalıdır:
Geçen yıl (dar tanımlı) genel işsizlik oranı 1 puan düşerken, atıl işgücü oranı 1.5 puan artmıştır. Bu metrik; “yaratılan istihdamın kalitesi” bakımından geliştirilmesi gereken alanlar bulunduğuna işaret etmektedir. Nitekim, istihdamın yarısından fazlası Hizmetler sektöründen kaynaklanırken, Sanayi ve Tarım kulvarlarında düşüş yaşanmıştır. Geçici istihdam oranlarının da dikkatle incelenmesi gereklidir; haftada kırk saatten az çalışanların sayısı iki milyonu aşmıştır.
Geniş tanımlı işsizlik oranı bakımından hesaplanan oran %22.8 düzeylerine tırmanmış ve Avrupa Birliği (%12.2) ile ABD (%7.2) düzeylerinin de üzerinde seyretmiştir. Ülke demografisine göre 65.5 milyon düzeyinde hesaplanan çalışabilir nüfus potansiyelimize karşın, çalışan sayımızın 31.6 milyon seviyesinde kalmış olması dikkatle not edilmeli, “çalışacak durumda olmasına rağmen istihdama katılmayan” 33.8 milyon insanımızın birlikte katma değer üretme çabasına nasıl çekileceği; dahil edileceği sorusunun peşine düşülmelidir. İlaveten, çalışan nüfusun; kayıtlı ve tam zamanlı dışında kaldığı hesaplanan üçte birinin (9.3 milyon kişi) nasıl kazanılacağı meselesinin çözüm yolları araştırılmalıdır.
Her beş kadından sadece birisinin kayıtlı ve tam zamanlı istihdam edilmiş olduğu ve geniş tanımlı kadın işsizliğinin %49’a ulaştığı gerçeğinin de peşine düşülmelidir. Keza, geniş tanımlı genç işsizliği oranında görülen % 38.8’ lik düzey kadar, ne işte-ne eğitimde olan gençlerin sayısının 2.7 milyona ulaşması (%22.5), erken uyarı düzeyini aşmış bir köklü problem formunda ele alınmalıdır. İstihdam kulvarında elde edilecek başarıda asgari şartın; Kalkınma ile hemhal edilmiş Sürdürülebilir Büyüme modelini kurgulama ve uygulama yetkinliği üzerinden tanımlanması gerektiği, her daim akılda tutulmalıdır!
Sürdürülebilir Büyüme dinamiklerinin kurulması ve kollanmasında ana temel ve önde gelen bir yapı, hiç şüphesiz, Cari Denge olmak gerekir. Kestirmeci bir yaklaşımla, bu kulvarda, altın ve enerji hariç, Dış Denge rakamının on milyar dolar üzerine taşınması gerektiğini belirtmeliyiz. İlaveten ve paralel olarak, tüketim malı dışalım rakamını da; aynı düzeye (on milyar dolar) çekme ihtiyacı bulunmaktadır. Altın ithalatında geçen yılın Ağustos ayında getirilen kota uygulaması sonuçlarının yakından izlenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. İçeride gözlemlenen talep artış ve canlılığına rağmen, Ocak-Şubat ayı resmi ithalatında, geçen seneye göre %80’i aşan bir düşüş görülmesi, kaçak/kayıt dışı yönelişleri dikkatlere getirmektedir.
Nihayet, son haftalarda gündemden düşmeyen, “kredi kartları” meselesi, bu kez, Bankalararası Kart Merkezi (BKM) Şubat verilerinin açıklanması ile yeni güncel değerlendirmeleri ortaya çıkardı. Burada öne çıkarılan başlık, kartlı harcamalarda ilk kez aylık bir trilyon lira sınırının aşılması olmakla birlikte, gene arka plan okumalara ihtiyaç bulunmaktadır. Geçen yıl aynı dönemde kredi kartları ortalama işlem tutarı 610 liradan; %85’ lik bir artışla 1140 liraya ulaşmıştır. Sistemde mevcut kart sayısı da %15 oranında artarak dörtyüz milyonu geçmiştir. Toplam işlem sayısındaki artış ise yaklaşık %40 oranında hesaplanmaktadır. Ortaya çıkan trilyonluk harcama ve geçen seneye göre birbuçuk katlık artış, yüksek oranda artan fiyatlardan kaynaklanmaktadır. Üstelik, ön ödemeli kartlardaki artış oranı (%23), kredi kartlarında görülenden (%18) daha fazladır.
Ayrıca, internetten alışverişlerde görülen %180’ lik artış; tüm kartlı harcamaların beşte birini teşkil etmekte ve ön ödemeli kartların bu mecrada tercih edildiği sonucuna işaret etmektedir. O halde, vatandaşın kredi kartı kategorisinde, enflasyon/hayat pahalılığı etkisi altında dahi, “kontrolü kaybetmediği” izlenmektedir.
Nitekim, en çok artış görülen harcama kaleminin; yaklaşık üç misli artış ile “kamu ve vergi ödemeleri” olduğu vurgulanmalı ve akaryakıt ile gıda harcamaları dahil diğer tüm harcama artışlarının, bunun altında kaldığına dikkat çekilmelidir. Bu değerlendirmeler çerçevesinde, kredi kartlarına yönelik yeni düzenlemeler söz konusu olduğunda, vatandaşı ve esnaf/KOBİ kesimlerini kollayıcı yaklaşımlara öncelik verilmesi yerinde olacaktır.
Ülke ekonomisi bakımından, seçim sonrası daha yüksek tempo kazanması beklenilen Sıkılaştırıcı – Dezenflasyonist uygulamaların; büyüme ve istihdam üzerindeki muhtemel kısıtlayıcı/ket vurucu etkilerinin ustalıkla yönetilmesi önem kazanacaktır. Büyüme oranında öngörülen görece gerileme karşısında, öncelikli istihdam/işgücü hedef ve rakamlarının muhafazası daha kritik duruma gelecektir.
TÜİK tarafından henüz paylaşılan “İşgücü İstatistikleri, 2023” önemli alt kırım ve arka okumalara konu edilmeli; gerçekçi değerlendirmeler yapılarak, ileriye ışık tutulmalıdır. İşsizlik oranı manşetinin son on yılın en düşük seviyesine gerilemesi memnuniyet vericidir. Ancak, önümüzdeki zorlu konjonktürde istihdam alanında daha dikkatli olunmasını sağlayacak özlü tespit ve değerlendirmelere bakılmalıdır:
Geçen yıl (dar tanımlı) genel işsizlik oranı 1 puan düşerken, atıl işgücü oranı 1.5 puan artmıştır. Bu metrik; “yaratılan istihdamın kalitesi” bakımından geliştirilmesi gereken alanlar bulunduğuna işaret etmektedir. Nitekim, istihdamın yarısından fazlası Hizmetler sektöründen kaynaklanırken, Sanayi ve Tarım kulvarlarında düşüş yaşanmıştır. Geçici istihdam oranlarının da dikkatle incelenmesi gereklidir; haftada kırk saatten az çalışanların sayısı iki milyonu aşmıştır.
Geniş tanımlı işsizlik oranı bakımından hesaplanan oran %22.8 düzeylerine tırmanmış ve Avrupa Birliği (%12.2) ile ABD (%7.2) düzeylerinin de üzerinde seyretmiştir. Ülke demografisine göre 65.5 milyon düzeyinde hesaplanan çalışabilir nüfus potansiyelimize karşın, çalışan sayımızın 31.6 milyon seviyesinde kalmış olması dikkatle not edilmeli, “çalışacak durumda olmasına rağmen istihdama katılmayan” 33.8 milyon insanımızın birlikte katma değer üretme çabasına nasıl çekileceği; dahil edileceği sorusunun peşine düşülmelidir. İlaveten, çalışan nüfusun; kayıtlı ve tam zamanlı dışında kaldığı hesaplanan üçte birinin (9.3 milyon kişi) nasıl kazanılacağı meselesinin çözüm yolları araştırılmalıdır.
Her beş kadından sadece birisinin kayıtlı ve tam zamanlı istihdam edilmiş olduğu ve geniş tanımlı kadın işsizliğinin %49’a ulaştığı gerçeğinin de peşine düşülmelidir. Keza, geniş tanımlı genç işsizliği oranında görülen % 38.8’ lik düzey kadar, ne işte-ne eğitimde olan gençlerin sayısının 2.7 milyona ulaşması (%22.5), erken uyarı düzeyini aşmış bir köklü problem formunda ele alınmalıdır. İstihdam kulvarında elde edilecek başarıda asgari şartın; Kalkınma ile hemhal edilmiş Sürdürülebilir Büyüme modelini kurgulama ve uygulama yetkinliği üzerinden tanımlanması gerektiği, her daim akılda tutulmalıdır!
Sürdürülebilir Büyüme dinamiklerinin kurulması ve kollanmasında ana temel ve önde gelen bir yapı, hiç şüphesiz, Cari Denge olmak gerekir. Kestirmeci bir yaklaşımla, bu kulvarda, altın ve enerji hariç, Dış Denge rakamının on milyar dolar üzerine taşınması gerektiğini belirtmeliyiz. İlaveten ve paralel olarak, tüketim malı dışalım rakamını da; aynı düzeye (on milyar dolar) çekme ihtiyacı bulunmaktadır. Altın ithalatında geçen yılın Ağustos ayında getirilen kota uygulaması sonuçlarının yakından izlenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. İçeride gözlemlenen talep artış ve canlılığına rağmen, Ocak-Şubat ayı resmi ithalatında, geçen seneye göre %80’i aşan bir düşüş görülmesi, kaçak/kayıt dışı yönelişleri dikkatlere getirmektedir.
Nihayet, son haftalarda gündemden düşmeyen, “kredi kartları” meselesi, bu kez, Bankalararası Kart Merkezi (BKM) Şubat verilerinin açıklanması ile yeni güncel değerlendirmeleri ortaya çıkardı. Burada öne çıkarılan başlık, kartlı harcamalarda ilk kez aylık bir trilyon lira sınırının aşılması olmakla birlikte, gene arka plan okumalara ihtiyaç bulunmaktadır. Geçen yıl aynı dönemde kredi kartları ortalama işlem tutarı 610 liradan; %85’ lik bir artışla 1140 liraya ulaşmıştır. Sistemde mevcut kart sayısı da %15 oranında artarak dörtyüz milyonu geçmiştir. Toplam işlem sayısındaki artış ise yaklaşık %40 oranında hesaplanmaktadır. Ortaya çıkan trilyonluk harcama ve geçen seneye göre birbuçuk katlık artış, yüksek oranda artan fiyatlardan kaynaklanmaktadır. Üstelik, ön ödemeli kartlardaki artış oranı (%23), kredi kartlarında görülenden (%18) daha fazladır.
Ayrıca, internetten alışverişlerde görülen %180’ lik artış; tüm kartlı harcamaların beşte birini teşkil etmekte ve ön ödemeli kartların bu mecrada tercih edildiği sonucuna işaret etmektedir. O halde, vatandaşın kredi kartı kategorisinde, enflasyon/hayat pahalılığı etkisi altında dahi, “kontrolü kaybetmediği” izlenmektedir.
Nitekim, en çok artış görülen harcama kaleminin; yaklaşık üç misli artış ile “kamu ve vergi ödemeleri” olduğu vurgulanmalı ve akaryakıt ile gıda harcamaları dahil diğer tüm harcama artışlarının, bunun altında kaldığına dikkat çekilmelidir. Bu değerlendirmeler çerçevesinde, kredi kartlarına yönelik yeni düzenlemeler söz konusu olduğunda, vatandaşı ve esnaf/KOBİ kesimlerini kollayıcı yaklaşımlara öncelik verilmesi yerinde olacaktır.